Duyan kulaklar, hisseden kalpler var mutlaka...

"İmtihanımız! İstanbul'dan geldin, yuvamız ısındı, senemiz dolmadan yaralandın. Bize rahat yok galiba!.." Lütfü Hoca: - Osman da işini gücünü bırakıp geliyor, kendi derdimi bıraktım şimdi de onu düşünüyorum! Tarlası çayırı kar altında kalacak diye çok korkuyorum. - Ben de çok yalvardım, dinlemiyor ki. "O bizim yalnız abimiz değil, babamızdı da" diyor başka bir şey demiyor. - Rahmetli babam ahirete hicret ettiğinde küçüklerdi. Biz büyüttük, birlikte yaşadık, çocuk haklı. - Candan yanıyor!.. Bahar, kanatlarında binlerce renkler bulunan tavus kuşu gibi salına salına gelince, her tarafı gelin gibi süsledi güzelleştirdi. Oturduğu kayanın üzerinden alabildiğine derinliklere bakarak tabiatla sohbet ediyordu Lütfü Hoca. Kendi kendine konuşmasını fark edince Hayriye Hanımefendisi: - Hayırdır hoca! Ne konuşuyorsun, bir şey anlamadım - Herkes, herkesi tam anlamaz hanım! - Korkutma beni! Gören de diyecek ki hoca cünun illetine yakalanmış! - Bir illete yakalandım doğru da... - İmtihanımız! İstanbul'dan geldin, yuvamız ısındı, senemiz dolmadan yaralandın. Bize rahat yok galiba! Şimdi de kendi kendine söylenip duruyorsun. - Bir ara Hasan Babayı görür gibi oldum; lisan-ı hâl ile bana dedi ki: "Bak oğul! Toprak emindir; ona ne ekersen, hâinlik etmez ektiğini fazlasıyla biçersin fakat; Bahar; Cenâb-ı Hakk'tan ferman getirmedikçe toprak içindeki sırları dışarı vurmaz asla!" diyordu. - Allah Allah! - Şaşırma hatun! Bitmedi yine buyurdular ki: "Önceleri 'kış geldi; kar yağdı, her taraf buz kesildi. Bütün nebatat yaprakları döktü' diye şikâyetler ediyordun. Şimdi kalk da zümrütten yeşilliklerle donanmış etrafa bak! Bak ve ibret al! Baharın gelişiyle kışın nasıl bozguna uğradığını, kaçıp gittiğini gör! Gök gürlemesinden şenlik seslerini duy! O sesler; 'Dünyanın düğünü var; bağlar, bahçeler çeyiz hazırlıyor' demek istiyor. Gel, gel de Pâdişahlar pâdişahının meclisini gör; toprağın