"Dadaş emmi, ben de bu bölgenin uşağıyım..."

"İyilikler kaybolmaz Cafer Ağa. Cenâb-ı Allah'ın en sevdiği fiillerimizin başında yine onun kullarını sevindirmek var..." Osman Efendi, heyecanla askerlik hatırasını anlatıyordu: -Matarayı kaptığım gibi yine aynı hızla koşarak köye gittim. Çeşmenin başında birkaç kadın su dolduruyordu. Onları görünce rahat hareket etsinler diye sırtımı döndüm, çeşme başının boş kalmasını bekledim. Bu durumu penceresinden seyreden babayiğit biri dışarı çıktı, yanıma geldi. "Asker efendi, bu hareketi her asker yapmazdı! Sen nerelisin" Güldüm; "Dadaş emmi, ben de bu bölgenin uşağıyım, yabancı sayılmam..." "Bizim buralılara benzemesine benziyorsun da nereden, kimlerdensin" "Aşağı Pasen'den.." "Oraları da iyi bilirim. Keçesor'u, Hoşov'u mesela" "Tam da köyümü söyledin! Ben de Keçesor'dan askere geldim" "Kimlerdesin Oranın bir genç uzun boylu, yakışıklı imamı vardı, tanır mısın" "Nasıl tanımam, o benim abim" Adam sanki kanatlandı yerinden fırladı gelip boynuma sarıldı. "Ben demiştim ona bir elime düşersen, ben sana bak neler yapacağım" "Emmi dur! Sen abimi nereden tanıyorsun" Bütün o yaşadıklarını tek tek anlattı. "Bırakmam, ben çok duâ ettim, kendisi elime düşmedi ama kardeşi ayağıma kadar geldi. Bu da Kâmil Baba'nın bir tasarrufu" "Komutanım beni bekliyor" dediysem de anlatamadım. "Ben gelir komutanına ne denecekse derim" dedi, elimden tuttuğu gibi konağına götürdü. Kaşla göz arasında mükellef bir sofra donattı. Kavurma, tereyağı, bal yedirdi, içirdi, karnımı iyice doyurduktan sonra; beş on taze lavaş ekmeğin arasına birkaç dalak da bal, kocaman bir parça tereyağı koydu; "Bunu da komutanına götür" dedi beni uğurladı. Bölüğüme geldim. Komutanımın çadırına girdim, selâm çaktıktan sonra, geç kalmamın sebeplerini anlattım, ekmeklerle birlikte tereyağıyla balı önüne koydum. Dedi ki: "Ya Osman, görüyor musun iyilik yapmanın kuvvetini Nereden nereye hükmediyor Dünyada boş bir şey yok evladım.