Çaylarını yudumlarken iş döndü dolaştı geçirdiği imtihanlara geldi!

Askerlik arkadaşını pek özlemişti ve çok hatıraları vardı. İçeri girdiğinde ayakta karşılandı. Hasretlik giderildi... Kışın uzun gecelerinde sıraya konmuş misafir odalarına gider, geç saatlere kadar sohbet eder, evliya hâllerinden anlatırdı. Kendi hâlinde, maksatsız uğraştığını gören olmamıştı. "Rahmetten dolayı gelen olmadı, bari sobaya bir iki kerme atayım, gelen olursa üşümesin!" diyerek, avluya çıktı. Kenardaki örme sepeti aldı. İçine kuru bir iki dal, birkaç kozalak, kerme koydu, tam içeri girmeye hazırlanıyordu ki "tıkırt" diye kapı sesine; "Hayırdır inşallah! Bu havada kim ola ki" diyerek geri döndü. Bir de ne görsün Aşırlar'ın Recep Ağanın büyük torunu Ebamüslim içeri girmiyor mu Belli etmese de gülümsedi: - Gel evladım Ebamüslim, gel, çekinme! Nasıl oldu da sen ıslanmamışsın - Şey efe; başımda hıllik vardı. Dışarıda bıraktım. Hem rahmet de azaldı. - Galiba bu akşam ikimiz cemaat yapacağız. - Hocam dedem namazı müteakiben sizi eve yemeğe davet ediyor. - Hayırdır bu havada. - Şey asker arkadaşın gelmiş. - Kim - Pikkirli Mehmet Çavuş. - Hoş gelmiş sefalar getirmiş. Çok memnun oldum. Dedene selâm söyle inşallah. - !!! Sobayı doldurdu ama yakmadı. "Yatsıda" deyip namaza başlayacaktı ki Abdi Ağa, Uzun Hakkı Ağa, Ağanın Hafız, Ali Pehlivan, Etem Ağa, Meheddin Ağa ve daha birçokları çıkageldi. Cemaatle namaz kılındı. Dışarı çıktıklarında yağmur kesilmişti ama ortalık çamurdu. "Eh, olsun! Her güzelin bir kusuru, her gülün dikeni olduğu gibi, rahmetin de çamuru olsun" deyip yürüdü. Askerlik arkadaşını pek özlemişti ve çok hatıraları vardı. İçeri girdiğinde ayakta karşılandı. Hasretlik giderildi. Afiyetle yenildi. Çaylarını yudumlarken iş döndü dolaştı geçirdiği imtihanlara geldi. - Lütfü Hoca geçmiş olsun! - Allahü teâlâ razı olsun arkadaşım. Rabbim ne dilemişse o oluyor. Yapacağımız şey; kul olduğumuzu unutmamak. - Âmennâ Lütfü Hoca. Askerde de öyleydin, şimdi de "Yedisinde neyse,