"Ben soracağımı sordum, sıra sendeFazıl Ağa!.."

Fazıl Ağa, yer yer yosun bağlamış taş duvara sırtını iyice dayayıp kuvvet aldı. Neden sonra başını kaldırdı, yaş dolu gözlerle:- O yemyeşil çayırları, mümbit toprakları yel vurdu, iyi kalpli, güler yüzlü, misafirperver insanlar, o güzelim doru taylara, yağız atlara bindi, senin peşin sıra çıkıp gittiler Hocam...- !!!- Daha fazlasını ne sen sor ne de ben söyleyeyim Can Hocam!- Ben soracağımı sordum! Sıra sende; söyle, çok merak ediyorum!- Çok sebep var da ben en mühimini söyleyeyim!- !!!- İhlâsı kaybettik.- Nasıl- Eskiden her şeyi Allah rızası için yapardık, şimdiyse 'desinler' için yapıyoruz, onu da beceremedik vesselâm!- Öyle ya; ameller, niyete bağlıdır. Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki: "Dinimizde esas olan niyettir. Güzel ve doğru niyet şarttır. Müminin niyeti, amelinden önce gelir." İHLÂS VAR HER ŞEY VAR, İHLÂS YOKSA HİÇBİR ŞEY DE YOK, vesselâm! Bunca sıkıntıyı yazar mı kalemHer tarafı elem, bu nasıl âlemDaha fazlasını görmeden ölem,Her tarafı elem, bu nasıl âlem Kalmadı köyümün eski ahengi,Haksızlığı yapar, değişmez rengi,Kapılar kapandı tutmaz frengi,Ben nereden bilem bu nasıl âlem Suç işler takınır, masum bir eda,Ahreti, dünyaya ediyor feda,Kimseden çıkmıyor, ne ses, ne seda,Demesi zor kelâm bu nasıl âlem Teşkilat kuruldu, suçun yazıldı,Masum insanlara, mezar kazıldı,Hocalar gevşedi, düzen bozuldu,Pek verilmez selâm, bu nasıl âlem Mahkeme suçluyla dolup taşıyor,Hocanın sözü, kendini aşıyor,Kimi de masum ahıyla yaşıyor,Ben kime gülem, bu nasıl âlem