Anladık ki o, Hızır aleyhisselâmdı!..

Bütün komşuları dolaştım, kapıları tıklatıp "Bir ihtiyarın gelip gelmediğini" sordum... Lütfü Hoca, gördüğü nur yüzlü dedeyi anlatıyordu: -Ağzını sonuna kadar açtı, baktım. Birinde bir karaltı olmadığı gibi, sanki hiçbir şey yememiş kadar da temizdi. İyice hayret ettim. "Dede, çok şaşırdım! Maşallah maşallah!" dedim. Müsaade istedi kapıdan çıktı. Avluda elimde un getirdiğim kapla öyle peşi sıra bakıyordum. "Adam gitsin, kapıyı kapatayım..." düşüncesindeyim. Tam çıktı, kapıyı örtmek için yaklaştığımda anacığım da komşudan geliyormuş, karlara bulanmış vaziyette içeri girdi. "Ana saili gördün mü" deyince; "Git oğlum, dellendin mi Bu havada, hem de bu vakitte sail mi olurmuş" dedi, beni yol vermem için itekledi. "Kaç kaç önümden işim var! Üşüdüm zaten!" dedi, içeri geçti. Anacığımı tuttum geri çevirdim, kapının önünde, taze karda geldiği izlerden maada, bizim evden çıkıp giden hiçbir iz, işaret yoktu. "Bak oğul adam buradan çıksaydı, benim ayaklarım gibi izleri olurdu Sen rüya görmüşsün" deyince; "Ana elini ayağını öpeyim aha bu kapla ambardan un getirdim, dağarcığına kendi ellerimle doldurdum. Bunun neresi rüya" dediysem de anacığımı inandıramadım. "Gitmiş olsaydı bir iki bina ancak geçebilirdi..." diyerek bütün komşuları dolaştım, kapıları tıklatıp "Bir ihtiyarın gelip gelmediğini" sordum. Hiç kimse bir şey görmemişti. Geri döndüm anacığımla bu meseleyi konuştum. Hatta gittik ambardan un aldığım yeri gösterdim. Çok dikkat etmeme rağmen döküntüleri hâlâ vardı. Anladık ki o, Hızır aleyhisselâmdı fakat bizde görecek göz,