Ragıp Karadayı

Türkiye

"Meşgaleniz, asıl maksadı unutturmasın evlatlarım!.."

Şu birkaç senelik dünyadaki esaret hayatım, bütün acıklı sahneleriyle, gözümün önünde canlanmıştı yine...Gözlerimden yaşlar akıyordu. Servet ve ikbal sahiplerinin sonu gelmez kaprislerini hiç yaşamamış olmama rağmen, nefsimin hizaya gelmemesine ağlıyordum. Ne kadar üzgün, ne kadar kırgın olduğumu gösteren baygın gözlerimden sicim gibi yaşlar dökülü

Son zamanlarda sulu göz biri olup çıkmıştım...

Sıcak bir yaz sabahı çivit mavisi gökyüzünün altında ahiret yolculuğuna çıkmaya hazırlanıyordum.Sözüm değil yabana, kötü işler yapana,Nasıl hayret edilmez, para pula tapanaCan feda canım kurban, doğru yola sapana! Su gelir gümbür gümbür, deresi var, arkı var, Vurup kırıp yakanın, zalimden ne farkı varSâlihleri ara bul, kadınından erine!Yapacağın he

"Beni buradan uzaklaştırın, hemen gitmeliyim!.."

"Beni buradan uzaklaştırın, hemen gitmeliyim! Bu adamla bir daha aynı havayı teneffüs etmek istemiyorum!"Halife:- Buyur Behlül.- Tahminime göre on dokuz, yirmi yaşlarındaydım Doğuştan kötürüm değneklerle yürüyen bir genç gördüm. Selâm verip hâl hatır sordum. Maksadım gencin mânevîyatını kuvvetlendirmekti. Pek sevimli, oldukça mütebessimdi. Hiç hâli

"Niçin peşini bırakmadığımı belki bu misal izah edebilir"

"Ben hükümdarım, sultanım, emir-ül-müminînim deyip birilerini hor ve hakir görürsem hâlimin nice olacağını varın siz tahmin edin Behlül"Harun Reşid:- Bak Behlül! O, bu kim ne derse desin hiç onlarla uğraşacak vaktim yok! Ha bugün ha yarın fark etmez, herkes bu dünyayı terk edecek öte tarafa gideceğiz. Asırlar önce toprak olmuş adları unutulmuş, nes

"Maşallah şair gibisiniz Sultan'ım!"

"Hülâsa; başlangıç ve son hususunda gaflet içinde bulunuyoruz efendim..."Behlül Dânâ:- Peki Efendim anlatayım! Emir edepten üstündür. Yalnız balı yiyip gaflet uykusuna dalmakla kalmıyor canavarlardan kaçan. Bir de bakmış biri kara biri ak iki sıçan; kalın olsa da ipi kemirmeye başlamış. Adam öyle gaflette ki kısa zamanda canavarlardan birine yem ol

"Sana bir şey olmadı, ne olduysabana oldu Behlül!"

Sisler dağıldı, etraf aydınlandı ama ben de epey ateşler içinde kıvrandım. Gözlerimi açtığımda o koca Sultan'ı yanı başımda gördüm.Nefis devreye girdi mi yapmayacağı yoktu. Bir başka meczubu dolduruşa getirmişler "Behlül Dânâ, Halifeyle abi kardeş gibiler. Sen niçin olmayasın" diye fitlemişler. O da beni öldürmeden bunun mümkün olmadığı kanaatine v

En üzücü olan ise bana takılan lakaplardı...

Sultan'ımla baş başa oturup yaptığımız sohbeti pek seviyordum. Senelerdir o beni tanımış ben de onuEvde en iyi, en temiz ne varsa onları giymeliydim; önce beyaz sarığımı sardım, biraz daha koyu beyaz cübbemi ve ten rengine yakın deri nalınlarımın tozunu sildim, giyindim. Yalnız başıma yürümek pek hoşuma gidiyor olsa da insanların tuhaf bakışlarını

O, aile içinde iştahla yediğimizyemekleri çoktan unutmuştum

İlk iş çoraplarımı sonra da duvarda asılı kıyafetlerimi giyindim. Keçi derisinden yapılma seccadem beni bekliyordu.O uzun sohbeti müteakiben deri postumun üzerine oturduğum gibi dalıp gitmişim. Sabahın ezan sesleriyle uyandım. Bulunduğum yerde yavaşça doğruldum ve pencereden dışarı baktım. Sabah namazı vaktiydi. "Tam zamanında uyandırmışlar elhamdü

"Selâm bile vermedin, hiç hâl hatır sormadın Behlül!"

Sultan'ımın üzgün hâli; kalbinden başladığı yolla, benim utangaç gözlerimde nihayet buldu... Hem yürüdük hem hasbihâl ettik.Sultan'ım aniden oturduğu yerden kalktı ve eliyle gelmemi işaret etti. "Biliyorsun, kulüben şirin ama biraz tozlu Fazla muhafazası olmadığından rüzgâr estiğinde önüne kattığı ne varsa içeri tıkmış..." dedi. Benim sessiz kalmam

"Dün sen neler yapmışsın pazar yerinde Behlül"

Heyecanımı Sultan'ıma belli etmemek için mi ne meşgul olmak istiyordum. Gayr-i ihtiyari gittim, kulübemin kapısını örttüm.Behlül Dânâ:- Estağfirullah, tevazu değil efendim! Herkes, her şey hâk ile yeksân olacak, unutulacak bir gün. Bu dünya ve içindekiler de hepten çürüyecek. Toprak artık ölüyü kaldıramadığında, hah, işte o zaman ne olacağını Hak t