Hocasını sevmek ve saymak...

Kureyş'in liderlerinden, ileri gelen kâfirlerinden Amr İbn-i Hişâm (Ebû Cehil), "Kureyş büyükleri, zenginler dururken, bir yetîm Peygamber olamaz" diyerek Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) Peygamberliğini kabûl etmemişti. Ebû Cehil, burada Allahü teâlâyı suçluyor, "bu işe lâyık olmayan birini Peygamber yaptı" demek istiyordu.Hâlbuki âyet-i celîlede, "Allah(ü teâlâ), risâletini kime vereceğini en iyi bilendir" buyuruluyor. İslâm âlimlerinin buyurdukları üzere, diğer Peygamberler gibi Resûlullah Efendimiz de, Allahü teâlânın resûlüelçisi ve vekîlidir. Vekîl, kendisine verilen yetki bakımından asıl gibidir, onu temsîl eder. Vekîle itirâz, asıl zâta itirâz demektir. Ona itâat da, asla itâattir. Nitekim Allahü teâlâ, Nisâ sûresinin 80. âyet-i kerîmesinde, "Resûl(üm)e itâat eden, muhakkak Allah'a itâat etmiş demektir" buyuruyor. Bilindiği gibi, Cenâb-ı Hak, Peygamberlerini, kendisiyle kulları arasında elçi kılmıştır.Resûlullah Efendimizin tâyin ettiği halîfeyi, kumandânı kabûl etmemek, Resûlullah'a itirâz etmek olduğu gibi, Resûlullah'ın vârisi olan büyük zâtların vekîllerini kabûl etmemek de, o büyük zâtlara itirâz etmektir. İtirâz görünüşte vekîle ise de, hakîkatte o büyük zâta yapılmıştır. Vekîlini beğenmemek, o büyük zâtı beğenmemektir, "Büyük zât, bu işi yanlış yaptı; harâm işledi" demektir. Çünkü işi ehline vermek farzdır; ehil olana vermemek ve ehil olmayana vermek harâmdır. Nisâ sûresinde meâlen, "Allah(ü teâlâ), size emânetleri ehline vermenizi emreder" buyuruluyor. Büyük zâtlara, "İşi ehline vermedi" demek çok çirkindir.Onlarda yanlış zannedilen bir şey görünce, "Mutlaka bilemediğimiz bir sebep vardır" diye düşünmelidir. Silsile-i aliyye büyüklerinden Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî hazretleri, "Bu büyük zâtların gözünden düşmek, yedi kat gökten düşmekten kötüdür" buyuruyor. Yedi kat gökten düşen ölür, îmânı varsa