İctihâdlar farklı olabilir...

Peygamberimiz, Allahü teâlânın açıkça bildirmediği emirleri, açık bildirilmiş emirlere kıyâs ederek ictihâd ederdi. Fakat ictihâdında hatâ ederse, Allahü teâlâ derhâl Cebrâîl aleyhisselâmı göndererek, hatâları vahy ile düzeltirdi. Yâni Peygamberlerin ictihâdları hatâlı kalmazdı. Meselâ Bedir Savaşında alınan esîrlere yapılacak muâmelede, Peygamber Efendimiz bâzı Sahâbe-i kirâm ile birlikte bir türlü, Hazret-i Ömer ise başka türlü ictihâd etmişlerdi. Sonra âyet-i kerîme gelerek, Allahü teâlâ, Hazret-i Ömer'in ictihâdının doğru olduğunu bildirdi. Peygamber Efendimiz, uzak memleketlere gönderdiği Eshâb-ı kirâma, karşılaşacakları meselelerde, Kur'ân-ı kerîm'in hükmü ile hareket etmelerini, orada bulamazlar ise, hadîs-i şerîflerde aramalarını, burada da bulamazlar ise, kendi ictihâdları ile hareket etmelerini emir buyururdu. Eshâb-ı kirâmın hepsi, tâm birer müctehid idiler. Eshâb-ı kirâm, birçok işlerde birbirine uymamışlarsa da, hiçbiri diğerinin ictihâdına yanlış dememiş, sapıklık ve günâh demeyi hâtırlarına bile getirmemişlerdir. Dînde ictihâd, bir ibâdet olduğundan, yâni Allahü teâlânın emri olduğundan, hiçbir müctehid, diğer bir müctehidin ictihâdına yanlış diyemez. Çünkü her müctehide, kendi îctihâdı haktır ve doğrudur. Mecelle'nin 26. maddesinde, "İctihâd misliyle, yanî diğer bir ictihâd ile nakz olunmaz" denilmektedir. Allahü teâlâ dileseydi, Kur'ân-ı kerîm'inde ve Peygamber Efendimiz hadîs-i şerîflerinde her şeyi açıkça bildirirlerdi. Böylece ictihâdlara lüzûm kalmazdı. Hâlbuki kıyâmete kadar gelecek Müslümânların, dünyânın her yerinde farklı coğrafik ve iklim şartlarında tek bir emir, hüküm altında yaşamaları, belki de imkânsız olurdu. Hayât dîni olan İslâmiyette, ictihâdlar, her şart altında bulunan Müslümânlara çâreler göstermektedirler. Müctehidlerin ictihâdları arasındaki ayrılıklar, Müslümânlar için bir rahmettir. Bunlar, Müslümânların işlerini kolaylaştırmaktadırlar. Nitekim bir hadîs-i