İmamoğlu hâlâ denklemde mi

Haftalık haber dergilerinin önemli olduğu yıllardan kalma bir Ruşen Çakır yazısı epeydir aklımda. ArtıHaber'de "Yeni Özal" olabileceği söylenen Recep Tayyip Erdoğan'ın "Yeni Dalan" olabilme ihtimalinden söz etmişti. Siyasi öngörüler zaman zaman yanlış çıkabilir, "Televole'nin Türkiye'ye komünizmi getireceği," gibi. Buna rağmen düşünce pratiğini, bu analizin altyapısını yabana atmamak gerek. Televole'ler Türkiye'ye komünizmi getirmedi, ama bir anlamda AK Parti'yi getirdi. Erdoğan da bildiğimiz gibi yeni Dalan olmadı, Türkiye'ye dönüştürme etkisi de Özal'ı kat be kat aştı. Ama kendisine büyük umutlar bağlanan her belediye başkanının yeni Dalan olma ihtimali bugün hala geçerli. Çok değil, daha yaz başında adı Cumhurbaşkanı adayı olarak geçen, tıpkı İstanbul seçimlerindeiki kezolduğu gibi Erdoğan'ı koltuğundan edebilecek tek isim olarak Ekrem İmamoğlu gösteriliyordu. Anketler, sokaktaki hava, muhalif partilerin aklından ve gönlünden geçen tek isimdi. Şimdi neredeyse esamisi bile okunmuyor, hatta siyasi gözlemciler "Acaba hala aradan sıyrılır mı" deyip "Yok canım artık imkansız herhalde," diye kendi kendilerine yanıt veriyordu. Bu kadar kısa sürede İmamoğlu adeta kendi markasını yok etti ve hızla Dalan'laştı. TAHRİBAT DOLU EFSANE YILLAR Bedrettin Dalan tarihe İstanbul'un efsane belediye başkanı olarak geçti. Tabii ki dönemin basınını şişirmesiydi ve aslında İstanbul'a kalıcı hasarlar bıraktı. Yeni sağ politikalardan beslenen, çevreye, tarihe ve estetiğe düşman, "yapmayı" sadece inşaat olarak gören, korumaya karşı, yıkma meraklısı, bugün AK Parti'den şikayet edilen ne varsa onun öncülü, hatta bugünlerin kapısını açan bir şehircilik anlayışıydı onunki. Dünyanın büyük şehirlerini yönetenler birkaç kuşak sonrasını düşünenler birkaç kuşak sonrasını düşünerek plan yapar. Dalan belediyeciliğiyse epey öngörüsüzdü. Güya trafik sorununu çözmek için Tarlabaşı'nı yerle bir etti, yol geçirdi. 386 tarihi nitelikli binanın izin alınmadan yıkılması bir şehircilik katliamıydı. Gerekçe de trafiği rahatlatmaktı, çünkü şehirlerin yayalara değil arabalara ait olduğunu düşünüyordu Dalan. Tayfun Serttaş'ın "Issız Kent Üçlemesi" kitabında aktardığı gibi son derece arsız bir savunmayla "Üç beş Rum'un evini yıkmakla ne olacak," demişliği bile vardır. Üzerinden sadece 35 sene daha geçince trafik sorununun çözülmediği, aksine büyüdüğü, Taksim Meydanı'nın daha da keşmekeş haline geldiği ortada. Benzer şekilde Boğaz trafiğini akıtmak için tarihi miras yalıların önüne kazıklı yol dikip kültürel mirası hoyratça harcayan da oydu. Daha fazla yol yapmak sadece daha fazla trafiğe yol açar, bu kural Boğaz'da da değişmedi ve şimdi hafta sonu buralarda ilerlemek mümkün değil. İstanbul'un en çirkin binası da Dalan mirası olarak şehir siluetine ilk büyük darbe olarak İnönü Stadı'nın arkasında duruyor. Toplum bu tahribatlara karşı tamamen sessiz değildi, ama itiraz edenler "yükselen değerler" lafını benimseyip serbest piyasaya tapınan, başını Sabah gazetesinin çektiği medyada "eski kafalı, çağ dışı, bitmiş komünizmi savunmak" gibi etiketlerle suçlanıyordu. Aynı kafa yıllarca Türkiye'nin kendi kendine yeten tarım ülkesi olmasını küçümsedi, ithalata dayalı bir iktisadi modeli savundu ve sonunda ülke batma noktasına geldi. Dalan medya gazıyla rüzgarın kendisinden estiğini düşünüyordu. "Haliç'i gözlerimin mavisi yapacağım," gibi slogan cümleler armağan etmeyi, manşete çıkmayı biliyordu. Kendisini destekleyen bir köşe yazarı sınıfı bulmuştu. Siyasi geleceği için beklentisi de kendi siyasi vizyonu ya da çıkışları değil, arkasındaki medya gücüydü. Medya, zenginler, iş dünyası Dalan'dan memnundu ama. Çünkü İstanbul'a, gençlere, demokrasiye değil onlara hizmet ediyordu. TAVIR KOYMAK ÖNEMLİDİR Erdoğan hiçbir zaman Dalan olamazdı çünkü bodoslama dalmaktan, meydan okumaktan hiç çekinmedi. Beğenin beğenmeyin, her zaman bir tavrı ve söyleyecek net bir sözü oldu. Bazen tek bir meydan okuma tarihin akışını değiştirebilir, Erdoğan'a da böyle oldu. 1994'teki seçimlerden önce "Gecekonduları yıkacak mısınız" sorusuna "Hayır," dedi ve o an seçim İlhan Kesici ve Zülfü Livaneli'nin elinden kaçıverdi. Bedrettin Dalan ise altın fırsatı susarak kaçırdı. Demirel'in Çankaya'ya çıkıp DYP içinde liderlik yarışının başladığında Türkiye'nin en önemli meselesi yine özgürlüklerdi, çünkü özel