Tersane Caddesi'nde gizemli bir buluşma

Büyük bir sır perdesinin ardında işini gören Michelin müfettişleri tek kriterlerinin yemek olduğunu söyler. Bir mekanı değerlendirirken ne dekor, ne servis, ne de mekan önemli onlar için. Yemek olağanüstüyse dağın başında derme çatma bir kulübe bile rehbere girebilir, yıldız alabilir. Zaten üç yıldızın anlamı da özel olarak seyahat edilecek bir lokanta demek. Bib Gourmand'la ödüllendirmek de bir mekana çıta atlatıyor, merak ettiriyor. Zaten öyle olmasa Karaköy'de bir otelin teras katındaki ocak başına gitmek hiçbirimizin aklına gelmezdi. Gidilecek mekan konusunda fikri olan üç ayrı kişinin yemekte buluşması her zaman sorun doğurur. Nitekim o Pazartesi akşamı da bir türlü uzlaşamadık. Kimi önerileri ben turistik buldum, benim önerdiğim bir yer ise başkası tarafından denenmiş ve beğenilmemişti. Merak ettiğimiz bir başka restoran ise kapalıydı. Bu durumda da turistler gibi Michelin rehberine başvurduk ve hiçbirimizin adını duymadığı TersHane'yetersane değil!gitmeye karar verdik. Mekanın Karaköy'de olduğu ve rehbere girdiği dışında da bir bilgimiz yoktu. BİR ANDA HAVASI DEĞİŞTİ İlk hayal kırıklığı erkenden varıp masaya oturan Amerikalı arkadaşımın mesajındaydı: "Moralinizi bozmak istemiyorum ama adımımı atar atmaz hoşuma gitmedi. Ne otel, ne lobisi, ne de ağırklı Rus müşteriler." İki dakika içinde Tersane Caddesi'ndeki otele girip asansörle TersHane'ye çıkarken benim de hislerim farklı değildi. Bir ara kendimi Elmadağ'daki aşırı turistik restoranların ya da Sultanahmet'te kendisine "butik otel" diyen ama hiçbir tarafı butik olmayan o yerlerin birinde hissettim. İkinci şok aydınlatmaydı. Masanın tam üstündeki abajur bir sorgu odasını aydınlatacak parlaklıkta, gözümüzün içine giriyordu. Çalışanlardan kısmalarını istedik ve epey bir süre ampullerde herhangi bir hareketlenme olmadı. Bu sefer ben yerimden kalkıp olaya müdahale etmek istedim. Ya tamamen kapatılıyormuş ya da tamamen aydınlatılıyormuş. Ne yazık ki her evin her lambasında olması gereken "dimmer" yokmuş. Büyük bir risk alıp tamamen kapatmalarını rica ettik ve o andan itibaren TersHane'deki ilk olumsuz önyargılarımız tersine dönmeye başladı. Bir kere en uç masada oturuyorduk ve mekanda başını turist rehberlerinin çektiği masadan kopuktuk. Kafamızdaki lambanın sönmesiyle ruhen de mekandan koptuk ve İstanbul'un en güzel manzarasından eski yarımadayı ve Haliç'i izlemeye başladık. Çalışanlar masaları mumla donattı ve hiç öyle bir niyetimiz olmamasına rağmen aşırı romantik bir ortam oluştu. Hiçbirimizin niyeti romans değildi, aksine yabancı uzmanla finans ve politika, dünyadaki dalgalanmaların Türkiye üzerine etkilerini konuşacaktık. Geldiğimiz yerin ocakbaşı olduğunu bile bilmiyorduk; bir ocakbaşının romantik olabileceğini de. Michelin rehberi hakkında ne derseniz deyin ticari etkisi yadsınamaz. İstanbul'da onlarca iyi ocakbaşı var. Zübeyir ve Adana Ocakbaşı lezzet olarak hepsinin üzerinde. Ama TersHane'de buralarda olmayan bir şey var: manzara. Ve bu manzaraya kendimizi teslim ettiğimizde başka hiçbir ayrıntının önemi kalmadı. Yemek iyi mi kötü mü bile önemsiz bir soruya dönüştü. E hani Michelin müfettişleri sadece yemeğe bakıyordu AKILDA KALANLAR TersHane'den benim aklımda ilk kalan manzara oldu. Ama asıl star mekanın çalışanlarıydı. Dünyanın en iyi insanları özel olarak bulunmuş ve burada işe alınmış