Pazar yazısı: Moda sanat mıdır sorunun yanıtı artık belli

Bugüne kadar düzenlenen hemen hemen bütün moda sergilerinin çok temel bir problemi var. Bir obje olarak sergilenen kıyafetler cansız mankenin üzerinde çok etkileyici duruyor ama bu etkisini bir-iki dakika içinde kaybediyor. New York'ta ancak uzun kuyruklarda bekleyerek görülebilen Alexander McQueen sergisinden benim şahsi favorim Met'teki "Modada Katolik Hayal Gücü" sergisine kadar hep aynı sorun mevcut. Kıyafet ancak bir başkası üzerinde taşıdığında, bir insanla birleştiğinde, Audrey Hepburn ya da Carrie Bradshaw giydiğinde hayal gücümüze kazınıyor. Müzede asılı kıyafeti gördüğümüzde aklımız doğrudan o kıyafeti giyen kişiye, o kıyafetin giyildiği ana gidiyor. İnsandan ayrılan kıyafete şöyle bir bakıp geçiyoruz çoğunlukla. Bu sorunun ortadan kalktığına, kıyafetin tek başına sanat eseri bir obje olarak var olabildiğine ilk kez geçen hafta Paris'te altı ayrı müzede açılan Yves Saint Laurent sergilerinde gördüm. Büyük ustanın Paris'teki ilk defilesinin 60. yıldönümüne günü gününe denk gelecek şekilde organize edildi bu sergiler. İlk kez Louvre, D'Orsay, Picasso, MAM ve Pompidou gibi büyük müzelerde, aynı zamanda Saint Laurent'in 40 yılını geçirdiği ve sonradan kendi adına müzeye dönüştürülen atölyesinde 50 parça kıyafet sergileniyor. Ama hazırlanması 18 ay süren bu ortak serginin amacı sadece Saint Laurent'in makas ustalığını göstermek için değil, sanat tarihinin o kıyafetlere nasıl etki ettiğini, ilham kaynaklarının izini sürmek. KRALİYET MÜCEVHELERİNİN ARASINDA Saint Laurent'in sanattan esinlenmesi, hatta tablolardan kıyafet yaratması yeni bir bilgi değil. Meşhur Mondrian kıyafetini taşıyan Barbie bebek bile yapılmıştı zamanında. Bir kerelik bir deney değildi bu. Ustanın hemen hemen bütün koleksiyonlarında hem görsel hem de yazılı sanatın izini var. Sergi Proust'tan Matisse'e Saint Laurent'ı kimlerin etkilediğini, o efsane kıyafetlerin nasıl yaratıldığını hatırlatmak için anlamlı. Matisse ve "La Danse" ve YSL. Bileğimi burktuğum için geçen hafta sadece iki müzeye gidebildim. İlk kez Modrian tablosunun yanında sergilenen Mondrian kıyafetini Pompidou'da göremedim. D'Orsay'da da kadın-erkek arasındaki kıyafet ayrımını ortadan kaldıran smokin ceketi "Le Smoking" kostümü Proust göndermesiyle sergileniyor; bu çok bilinen ve Jane Birkin tarafından giyilen ceketi de çıplak gözle göremedim. Ama gördüklerim fazlasıyla yetti. Daha sağlam bir ayakla Mayıs ayına kadar bitmeden bir kez daha gidip tamamını görmek istiyorum. New York Times bugünlerde Paris sokaklarında Saint Laurent fırtınası estiğini yazarken abartmıyor çünkü. Louvre'un kalabalık koridorları arasında Saint Laurent'in kıyafetleri karşıma saray mücevherlerinin sergilendiği muazzam salonda çıktı. Sadece dört ceket vardı, ama bu dört ceket gerçekten Fransa kraliyetinin bir parçası, müzenin daimi koleksiyonun bir parçasıymış gibi duruyor. Özelikle Galerie d'Apollon'da sergilenmelerinin bir nedeni var tabii ki. Versailles'daki aynalı koridorla birlikte bu salondaki mücevherler ve salonun kendisi Saint Laurent'in o dört ceketinin kültürel şeceresini oluşturuyor. Bir ceketin sırtı aynalardan oluşuyor tamamen. Matisse'in "La Danse inachave" tablosu Saint Laurent'ın esin kaynağı. Musee d'Art Moderne'in daimi koleksiyonunda yer alan Matisse'in de "La Danse inachave" tablosu dev salonda tek başına durmuyor, önünde bu tablonun renklerinden oluşan bir YSL kıyafet eşlik ediyor. Tablo bu kıyafet sayesinde adeta canlanıyor, yürüyen, hareket eden bir objeye dönüşüyor, tablodaki dans figürleri bu kıyafetle hayata geçiyor. Dufy ve YSL. Saint Laurent'in 1992 koleksiyonunda yer alan üç uzun gece elbisesi tek başlarına da renklerin uyumuyla etkileyici, ama MAM'da kendine ait bir salonu olan Raoul Dufy'nin "La Fee Electricite" adlı dev yapıtının