Aslı Baykal'ın beyin takımı

Aslı Baykal'ın da Ahmet Özal gibi mizah malzemesi olacağı o günü merakla bekliyorum. Televizyonlara çıkıp babasının ölümü hakkında farklı teoriler dillendirmeden önce Özal hem kamuoyunun hem de siyasetin içindeydi en azından. Çabaladı, bir yerlere gelemedi ama yine de görüşlerinin bir parça daha kıymeti vardı. Aslı Baykal ise bugüne kadar kamuoyundan hep kaçtığı gibi ne bir siyasi yorum yaptı ne de ülke üzerine görüş beyan etti. En fazla babasıyla Antalya'da Mini Cooper arabada gezerken görüldü. Soyadı bazen ister istemez insanı siyasete çekmek zorunda bırakabiliyor, ama her politikacı çocuğunun böyle bir mecburiyeti yok. Bir sabah uyanıp aniden siyasi çıkış yapmaya başlayan, hatta gazetelere söyleşiler bile veren Aslı Baykal ise kendine özgü bir vaka. "Babası yetmedi bir de kızını verelim," de değil, düpedüz kullanışlı bir figür. Ya da kendisini kullandırtacak kadar saf, ya da bir oyunun parçası. Tek başına hareket etmediği ortada, ama arkasında da öyle büyük bir güç yok. Aslında biraz komik, biraz trajik, fazlasıyla Türk işi bir proje Aslı Baykal. Bu projenin arkasındaki ismi tanıyınca neden mizah malzemesi dediğimi de anlayacaksınız. SÖZDE SİYASİ DANIŞMAN 90'lı yıllardan beri medya ve siyaset çevrelerinin içine sızmayı başarmış, bir süre sonra gerçek yüzü ortaya çıkınca kovulmuş, ama bir şekilde yolunu bulmuş ve bulmaya devam eden biri var. Babası önemli bir solcu, edebiyat çevrelerinde kendisine yer etmiş biri. Oğlu da önce edebiyatta, solcu çevrelerde isim yapmaya çalışıyor. Şiir kitabı yazıyor. Ama ciddiye alınmıyor. Bir aralar kendisini Yeni Demokrasi Hareketi'nin önemli beyinlerinden diye tanımlıyor. Tutturabildiğine kendisini siyasi danışman olarak sunuyor, saf olanlar da inanıyor. YDH'daki görevi bir-iki hafta Cem Boyner'in basın danışmanlığı; hemen atılıyor. Çünkü yaptığı tek iş partinin önde gelenleriyle akşam partilerde gezmek. Asaf Savaş Akat falan bir ara ona bayılıyordu. Yine de bu bir-iki hafta ona ikna edebildiğine kendisini YDH kurucusu olarak tanıtma fırsatı veriyor. Medyada önce bir dönem dergiler, hafta sonu ekleri çıkaran Emre Aköz'ü kafalıyor. Bu sayede gazetelerde yazıları çıkıyor. Bir zamanların parıltılı Boğaziçi genci olarak medyaya giren Aköz'ü ilk başta kandırmak çok kolay; bir süre sonra uyanıverir ama. Nitekim sonradan düşman oluyorlar. Bir sonraki hedefi daha zor, ama daha büyük bir başarı. Sabah'tan atılıp işsiz kaldığında Ufuk Güldemir bol bol geziyordu, bir zamanların popüler mekanı Rumelihisarı'ndaki Arka Bahçe'ye takılıyordu. Orada Güldemir'i buluyor, onun hoşuna gidebilecek yeni dünyacı bir-iki tespitle dikkatini çekiyor. Güldemir yanında bedava çalışacak adam arıyordu o ara, bunu istediği gibi kullanıyor. Bir dönem Sadettin Teksoy'u kullandığı gibi. Ekranda kendisinin sorup kendisinin cevapladığı bir program yaptırıyor mesela, gazetede kendi kendisiyle söyleşiler yapıyor. Ama böyle böyle tanımayanlar, sicilini bilmeyenler, piyasadan uzak kişilerde ismi biliniyor. Bunlardan biri İsmail Küçükkaya. Ankara'dan hırslı bir yönetici olarak İstanbul'a gelmişti, piyasayı yeteri kadar tanımıyordu. Ertuğrul Özkök gibi yeni isimler keşfedip kendi yazarları gibi sunma peşindeydi; saflığına