Seçimlerde muhalefetin beklediği niçin olmuyor - A. Murat Şener

Cumhurbaşkanı seçimini birinci turda kazanmayı amaçlayan Millet İttifakı için sonuçlar hayal kırıklığı yarattı. Fakat bu mücadele bir süreç, seçim sonucu da sürecin parçası. 2017'deki anayasa değişikliği referandumuyla rejimi değiştiren, güçler ayrılığı ilkesini yok sayan, medyanın çoğunluğunu elinde tutan bir tek adam iktidarına karşı verilen bir mücadele bu. Eşit koşullarda yapılan bir yarış veya olası sıradan bir iktidar değişikliğinden söz etmiyoruz. İktidar; tarikatlar, diyanet ve medya üzerinden 20 yıldır sistemli olarak dayattığı "sosyal-muhafazakârlık" ve yarattığı biat kültürünün biçimlendirdiği bir kitleden besleniyor. Din istismarına dayalı siyaset üretiyor. Camide miting düzenliyor. Gerekli gördüğünde tehdit ve baskı unsurlarını kullanarak, ötekileştirmekten, hedef göstermekten çekinmiyor. Karşısında ise akıl, mantık ve bilimi öne çıkaran, toplumsal ve ekonomik adaletsizliğe dikkat çeken, açlık sınırında yaşayan milyonlara, değişimin gerekliliğine vurgu yapan siyasi etik sahibi bir ana muhalefet var.Değişime karşı sosyalpsikolojik bariyerSeçim sonuçlarının sahadaki gerçekleri yansıtmaması, şu veya bu kişinin aday olması ya da olmaması, siyasi pazarlıklar gibi mekanik ve kısır tartışmalarla açıklanamaz. Özellikle laik Cumhuriyetin kazanımlarının hedef alındığı bir demokrasi mücadelesinde bu daha da önemli. Hatırlarsak 2011 genel seçimlerine gelindiğinde TÜİK rakamlarına göre her 100 kişiden 21'i işsizdi. 12 milyon yoksul vardı. Fakat her 100 kişiden 60'ı hayatından memnun olduğunu belirtmişti. Seçim sonucu tüm siyasi yorumcuları şaşırtmış, sahadaki gerçeğin aksine bir resim vermişti. AKP; yüzde 49 oyla birinci olmuş, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu bu tezat görüntüye dikkat çekerek durumu "Stockholm Sendromu" olarak ifade etmişti. 2014'te Soma'da yaşanan maden faciasından sonraki yerel seçimlerde de benzer durumla karşılaşmıştık. Ve bugün, Kızılay'ın çadır sattığı