Umut Tüneli

Her ne kadar 100 yıl önce bize kabul ettirilmiş sınırların dışında kalmış olsa bile Türklüğün hala devamı ve manevi parçası olan topraklar, halklar var. Kafkaslar'dan Balkanlar'a ve Ortadoğu'ya kadar böyle birçok yerden ve halktan bahsedebiliriz. Zaten bu durum sadece Türkler tarafından da böyle görülmüyor. Türk düşmanları tarafından da bu durum böyle okunuyor ve Türkiye'nin uzantısı görülen kardeş halklara da fırsat bulundukça açıkça Türk-nefreti ile saldırılıyor. Hocalı Soykırımı'nın talimatını verenler de bunu saklamıyordu Srebrenitsa Soykırımı'nı başlatanlar da... 1990'lardaki o acımasız, zalim, haksız Saraybosna Kuşatması sırasında şehre yiyecek, giyecek, silah ve ilaç yardımlarının tedariki için Aliya İzzetbegoviç'in planıyla açılmış ve bugün müze olarak kullanılan Umut Tüneli'ndeyken bunlar aklımdan geçiyor. O dönem kendi başındaki belalarla cebelleşmek durumunda bırakılan, kendi üzerindeki Batı vesayeti ve onun içerideki uzantıları tarafından kısır bir döngü içinde zayıf bırakılmış olmasına rağmen Türkiye elinden geldiğince kardeş Bosna'nın yanında olmaya çalışmıştı. Bosna Savaşı'nın üzerinden çok zaman geçti ama Bosna'da hala istikrarsızlaştırıcı birçok meselede iyileşme görülmedi. Bu istikrarsızlaştırıcı faktörlerin başında da Dayton Anlaşması ile kurulan devlet sistemi geliyor. Daha doğrusu devlet sistemi olduğu iddia edilen bir devletimsilik hali. Dayton'la kurulan sistem iki entiteye ve üç kurucu halka dayanan; her üç halkın bir başkanının yer aldığı bir üçlü başkanlar konseyiyle yönetilen bir sistem. Dahası her iki entitenin özerk yapılarının bulunduğu, ülkenin yarısının özerk Sırp Cumhuriyeti'ne (Republika Srpska) bırakıldığı bir yapı. Bir de bunların üzerine neredeyse devletin üstünde bir sömürge valisi gibi davranan, seçimler yapılırken seçim kurallarını tek başına değiştiren Bosna Hersek Yüksek Temsilcisi Alman Schmidt de var. Yani Dayton'la kurulan sistem devlet görünümü verilerek "bir devlet nasıl paralize edilir" sorusunun cevabı niteliğinde. Dahası Bosna'nın hem Sırpların hem de Hırvatların çoğunlukta olduğu farklı yerlerine gittiğimizde Bosna bayrağı neredeyse görünmez oluyor ve her taraf (bölgesine göre) ya Sırp ya da Hırvat bayrakları ile donatılmış durumda karşımıza çıkıyor. Özerk Sırp Cumhuriyeti'nin lideri olan Dodik bir yandan Putin'le yakın temas içerisinde her an bir gerginlik çıkarma potansiyeli taşırken Hırvat ırkçılar da Sırplar gibi bir entite olamadıkları, Bosna Hersek Federasyonu entitesi içerisinde zayıf kaldıkları gerekçesiyle sürekli gerilimi yükseltmek için fırsat kolluyor. O kadar ki Hırvat Başkanlık Konseyi üyesi Komsiç'i bile yeterince ırkçı görmeyip "gizli Müslümanlık"la suçlayabiliyorlar. Bosna'daki bu etnik gerilimler bölgeye müdahale etmek isteyen güçler için de bir fırsata dönüşüyor.