Sıradan ve sürüden olmayanlar

Dünya sisteminde yaşanan büyük değişimler neticesinde imparatorluğumuzu kaybetmiş olmanın yarattığı psikolojik ve toplumsal yıkım en başta da elitlerde büyük bir travmaya sebep olmuştu. Bu travma elitlerimizi önce büyük bir aşağılık kompleksi sonra da ciddi anlamda bir kimlik bunalımı ile karşı karşıya bıraktı. Cemil Meriç'in "ayna" metaforunda bahsettiği gibi elitler düzeyinde aynada gördüğünden yani kendisinden, kimliğinden nefret eden bir mankurtlaşma süreci yaşandı. Bu Batı'nın kültürel vesayeti altına girmek demekti. Bir milletin toplumsal, ekonomik ve siyasal taşıyıcısının elitler olduğu düşünüldüğünde elitlerin Batı'nın küresel kültürel hegemonyası altına girmiş olması Türkiye'yi millî mücadele kazanmış olmasına rağmen bu kültürel bağımlılık ilişkisinin parçası yaptı. İşte benim sık sık kültürel hegemonya çerçevesinde ele alıp tartıştığım bu konuda inisiyatif alıp meseleyi bir kültür ve medeniyet davası olarak sahiplenenlerden de bahsetmek gerekiyor. Bilhassa da bir ilim, fikir ve devlet adamı olarak bu kültür ve medeniyet davasını bayraklaştıran ve bunu kendi deyimiyle bir "millî kültür mücadelesi" olarak görüp somut politikalar geliştiren birisinden... Prof. Dr. Haluk Dursun hem bir akademisyen ve fikir adamı olarak bunu teorik düzeyde ele almış hem de Kültür Bakan Yardımcılığı başta olmak üzere bulunduğu görevlerde teoriyi eyleme dönüştürmüş bir aksiyon adamı olarak bu mücadelede büyük izler bırakıp bundan tam 4 yıl önce aramızdan ayrıldı. Haluk Hoca ardında çok eser bıraktı lakin ben bugün en çok önem verdiğim bir tanesinden bahsedeceğim. Hoca millî kültür mücadelesinin ancak nitelikli millî kültürel elitlerin ortaya çıkarılması ile yapılabileceğini bilen biri olarak Kültür Bakan Yardımcısı olduğu dönemde Türkiye'nin seçkin liselerinden en nitelikli öğrencilerin ilmi ve manevi olarak yetiştirilmesini amaçlayan Anadolu Tarih ve Kültür Birliği projesini başlatmıştı. Türkiye'nin dört bir yanından gelen seçkin öğrencilerle Türkiye'nin tarihsel ve sembolik özellikleriyle ön plana çıkan şehirlerinde dersler ve etkinlikler düzenledi. Öğrencilerin seçilmesi aşamasından, eğitim sürecinde görev alacak hocaların belirlenmesine; musiki etkinliklerinden şehir ve tarih incelemelerine kadar imparatorluğumuzun devlet adamı yetiştiren temel müessesesi olan Enderun geleneğini canlandırmaya çalışmıştı. Bunların fikri altyapısını daha Galatasaray Lisesi'nde öğrenciyken yazdığı "Kültür emperyalizmi ve Batı'nın Yeniçerileri" adlı makalesinde oluşturmaya başlamıştı. Batı'nın küresel düzeydeki ve Batıcıların da yerel düzeydeki self-kolonyal (öz-sömürgeci) kültürel hegemonyalarının etkisiyle Batılı olmak, yaşamak, davranmak, hissetmek için çırpınan ve Müslüman-Türk kimliğinden yani aynadakinden rahatsız olan genç nesillerin ortaya çıkarılması çabalarına karşı büyük bir meydan okuma başlatıyordu. "Sıradan ve sürüden olmayın" diye anlatıyordu