Bu uğurda çok bedeller ödendi...

Hem 1. Dünya Savaşı'nda hem Millî Mücadele'de Türkiye'nin tek başına bir hava gücü halinde savaşan, düşman uçaklarını düşüren, düşman cephesine elleriyle bomba yağdıran, bu uğurda hem esir düşen hem de gazi olan bir pilottu. Savaş sonrasında bir yandan kendi uçaklarını üretiyor, bir yandan tayyare okullarında öğrenci yetiştirmeye uğraşıyor diğer yandan da Hürkuş Havayolları'nı kurarak sivil havacılığı inşa etmeye çalışıyordu. Türkiye'nin kendi savaş uçaklarını üreten, kendi sivil uçaklarını dünyanın her yerinde uçuran bir ülke olması için mücadele ediyordu.Uçuş izni verilmedi, uçak üretme ruhsatı verilmedi, Hürkuş Havayolları iflas ettirildi, uçakları baltayla parçalandı, hapse atıldı, gazilik maaşına el koyuldu...Engel olunmasa Türkiye dünya havacılığına damgasını çok yıllar öncesinden vurabilirdi. Ama olmadı ve engel olanların istedikleri oldu: Türk havacılığı dışa bağımlı hale geldi.En son Cebeci Belediye Mezarlığı'na sadece 12 kişinin katıldığı bir cenazeyle defnedildi. Ölümünden sonra bile ona karşı hınç bitmedi. Bir komedi filminde zeka problemi taşıyan sözde bir pilot karakterine onun ismi verilmişti. Çünkü Türkiye'ye, Türk milletine dair bir ümit sahibi olmak, bu milletin uçak dahil her şeyi üretebileceğine dair bir özgüven sahibi olmak mandacı hainler için ancak bir zeka problemi olabilirdi.Onun adı Vecihi Hürkuş'tu.Bu uğurda başka kahramanların ödeyeceği bedeller de vardı...1. Dünya Savaşı sırasında yedi düvelle birden mücadele eden ve artık savaşın son yılında giderek sıkışan imparatorluğun payitahtına bir haber gelmişti. Azerbaycan'ı işgal eden Ruslar ve Ermenilerin kardeş Azerbaycan Türklerine karşı katliamlar yapıyordu. Bunun üzerine Başkomutan Enver Paşa kardeşinin komutasında bir ordu kurulmasını, adının da Kafkas İslam Ordusu olmasını istiyor, orduyu Azerbaycan'a gönderiyordu.Komutasındaki Kafkas İslam Ordusu Azerbaycan'ı büyük kahramanlıklarla işgalden kurtarmıştı.Sonrasında Millî Mücadele sırasında silah ve mühimmat atölyesi kurulmasına öncülük edip ihtiyaç duyulan mühimmatı üretmeye çalışıyordu. Savaş bittiğinde de İstanbul'da silah fabrikası kuruyordu.Bizzat kendi tasarladığı silah ve mühimmatı üreterek hem Türk ordusunun silahlarını karşılıyor hem de Türkiye'nin savunma sanayisinin temellerini atıyordu. O kadar ki ürettiklerini ihraç etmeye bile başlamıştı. Elbette bu başarı içerideki ve dışarıdaki bazı odaklarda büyük rahatsızlık yaratıyordu.1949'a gelindiğinde Arap-İsrail Savaşı başlamış, İsrail ile savaştıkları için Arap Devletlerine yönelik Batı'nın silah ambargosu uygulamaya sokulmuştu. O ambargoya rağmen İsrail'e karşı Arap ülkelerine ihtiyaç duydukları silahı üretip ihraç edense o oluyordu. Tam Suriye ordusuna