Avrupa'nın orta yerinde sönmeden tüten bir ocak

Yol dağların arasından, nehre paralel kıvrılarak gidiyor. Tek şeritli yollar, sürekli virajlar sıcakla birleşince yorucu hale geliyor. Dağlar yüksek, aşılmaz ve karanlık. Dağların arasından akan yemyeşil bir nehir eşlik ediyor bize yol boyu. Yol coğrafyanın zorlamasıyla nehrin açtığı vadilerden ilerliyor. Aman Allah'ım bu nasıl berrak bir su! Cennet yeşili... Bu arada yol giderek daha da zorlaşıyor. Nerede miyiz Avrupa'nın ortasında bir yerlerde. Sonra yol iyice daralıyor ve bir yerde bitiyor. Karşımızda dev kayalarla dolu bir dağ. Altında bir mağara... O az önce gördüğümüz yemyeşil nehir o mağaranın içinden doğuyor! Tam kayanın altında, sırtını dağa yaslayan küçük beyaz tarihi bir bina. Sanki rüyalar aleminden gelmiş gibi büyülü bir yer. Sırtını dağa yaslamış inci gibi bir ev, yanında bir mağaranın içinden çıkan yemyeşil bir nehir. Evin üzerinde de bir şey yazıyor. Yaklaşıldığında okunan yazı kimini irkiltiyor, kimini de gözyaşlarına boğuyor: "Biz canlı olan her şeyi sudan yarattık." Sahi, Enbiya Suresi'nin 30. Ayeti'ni Avrupa'nın orta yerindeki bu ücra yere yüzyıllar önce yazan kimdi O tarihi binaya yaklaşılınca fark ediliyor. Evet, bu mimari Türk mimarisi. Türk evlerine benzeyen bu bina da neyin nesi Bu sorunun cevabını vermek için kimi tarihçiler 780 kimi de 580 yıl öncesini işaret ediyor. Türkistan'da, Fergana'da Ahmet Yesevi'nin talebelerine, alperenlerine verdiği bir misyonla başlıyor tüm hikaye. İslam'ı cihana yayıp gönülleri fetheden, zulmedenlere kılıçla mukavemet etmekten de geri kalmayan bu alperen teşkilatının hikayesi bu. Çoğu Malazgirt'ten önce Anadolu'ya akan bu alperenler fethe ya öncülük ediyor ve Türk ordusu gelmeden fethe toplumsal bir ortam hazırlıyor ya da bizzat fethe katılıyor. Her biri cenk zamanı alp, sulh zamanı eren! Harp zamanı demir kılıç kuşanıp düşmana korku salan, sulh zamanı tahtadan kılıçları kuşanıp ilim, irşat yollarıyla kalp kazanan... O alperenlerden biri de Sarı Saltuk. Ahmet Yesevi'nin en yakınında başladığı o kutlu yürüyüş önce Anadolu'ya sonra Rumeli'ye ulaşıyor. Sarı Saltuk'a atfedilen onlarca türbeden anlayacağımız üzere aslında tek bir şahıstan değil; bir profilden ve misyona ait rütbeden bahsediyoruz. Bugünkü Romanya'dan (Dobruca) Bosna'ya ve Budapeşte'ye kadar daha Selçuklu zamanından başlayarak Hak dini, iyiyi, doğruyu anlatan; Osmanlı dönemi fetihleri için zemin oluşturan; Türklüğün ve İslam'ın yüce sancağını taşıyan alperenlerin birçoğuna Sari Saltuk unvanı verilmiş belli ki. Ahmed Yesevi'den Ahi Evran'a, Rûmi'den Yunus Emre'ye, Hacı Bektaş'tan Sarı Saltuk'a kadar bu toprakları