Mustafa Öztürkçü'nün bakiye-i âsarı

Önce Dokuzuncu Söz'deki namaz vakitlerinin neleri hatırlattığını bir hatırlayalım.Yatsı vaktinin neleri hatırlattığı hususunda şöyle bir ifade geçer: "Vefat etmiş insanın bakiye-i âsârı dahi vefat edip nisyan perdesi altına girmesini.." Bu cümle ile billûrlaşan bir hakikat, öyle beliğ ve berrak bir şekilde ruha akıyor ki, mânâsı itibariyle insanı titretirken, ruhu ürpertirken bile uhrevî bir haz veriyor, kalbe niyaz veriyor. Aklı ve vicdanı ebedî iklimlerde gezdirerek, masivadaki fena damgasını gösterip, imanı ve aklı tam olan insana "küllü şey'in halikün illâ vechehû" dedirtiyor. Bu hakikatın sırrına tam vâkıf olan mü'min ve mücahid kullar, ölüm ile terk edecekleri ve arkalarında bırakacakları mamelek ve evlâda kalplerini bağlamazlar ki, ayrılırken de fazla acı çekmeden, onları sahib-i hakikîlerine havale ederek, rahat-ı kalple bu dünyadan göçüp giderler. Bu derste, dehşetli ve celâlli perdeler sıralanırken; vefat eden kişinin bakiye-i âsârının dahi vefat etmesini, unutulmuşluğun, gözden kaybolmuşluğun, tabiri caiz ise, "gözden düşmüşlüğün" en korkunç ve ürpertici vaziyetini, şimdi hayatta olan herkes, şimdiden tahammülü nisbetinde tasavvur edebilir. Bu gerçeği, camilerde hocalarımız cemaate el açtırıp "amin" dedirtirken, "nesilleri kesilmiş, tamamen unutulmuş, arkalarından bir Fatiha gönderecek kimseleri kalmamış kimselerin de ruhlarına" şeklinde ifade ederler. Ey Kadir olan Mevlâm! Ey Bâki olan Allah'ım! Bir insanın bakiye-i âsârının dahi vefat etmiş olmasının ne demek olduğunu daha şimdiden, ecel kapımızı çalmadan, çenemiz kapanmadan, gözlerimiz yumulmadan bize idrak ettir ki; ona göre yaşayıp, hayatımızı da ona göre sürdürelim. Bediüzzaman kulunun notalarına iyi kulak verelim. Şu âlemin fenasından sonra bize refakat etmeyen ve dünyanın harabıyla bizden müfarakat eden birşeye kalbimizi bağlamayalım. Berzah seferinde bize arkadaşlık etmeyen ve kabir kapısına kadar bizi teşyi etmeyen şeylere meyletmeyelim. (Burada içimden "Mustafa Öztürkçü kulun gibi" demek geldi.) On İkinci Nota'da Üstad der ki: "Evet, kısa bir ömürde, hadsiz günahlarıma keffaret olacak, muvakkat lisanımın tevbe ve nedametleri kâfi gelmiyor. Sabit ve bir derece daim olan kitabın lisanı daha ziyade o işe yarar." Mustafa Öztürkçü'nün de bâkiye-i âsârından sayılabilecek, sabit ve bir derece devam edebilecek kitapları vardır. Ailesi, babalarının vefatından sonra, onun kabrini şenlendirmek ve ruhunu şad etmek için, Nur dairesindeki hizmetlerine