"Ey iman edenler, Allah'tan korkun!"

Bu dünyada hepimiz şu veya bu şekilde korkulu anlar yaşamış, sevimsiz tehlikeler atlatmışızdır. Atlattıktan sonra da Allah'a şükrederek, tekrarından O'na sığınmışızdır. Araba kazaları, depremler, yangınlar, ağır hastalıklar...

Sorgulamalar, mahkemeler, cezalar ve bunun gibi daha bir yığın istemediğimiz halde bize isabet eden hadiseler...

İnsana emaneten verilen her özellik gibi, korku hissi de ancak yerinde, zamanında ve fıtrata uygun devreye girerse bir mânâ ifade eder.

Tarih boyunca cesaret timsali nice korkusuz kahramanlarımız, bunun en güzel örneklerini yaşayarak, kendilerinden sonraki nesillere miras bırakmışlardır. En büyük makamlarda bulunmalarına rağmen; halife, sultan ve padişah olmalarına rağmen en ön saflarda cepheye koşmuşlardır.

Allah için, din ve vatan için, milletin birliği ve selâmeti için göğüslerini düşmana karşı siper ederken zerre kadar korkuya kapılmamışlardır. Onların tek korkusu, Allah'a hesap verememek olmuştur.

İşte, herkesi heybetiyle titreten Hz. Ömer (ra), takvada çok ileri bir mertebede idi. Allah'tan çok korkar ve şöyle derdi: "Eğer bütün insanlar Cennet'e girecek, sadece bir kişi Cehennem'e gidecek denilse, korkarım ki o ben olayım." Bununla beraber Allah'ın rahmet ve keremine karşı umudunu muhafaza ederek şöyle derdi: "Bütün insanlar Cehennem'e, bir tek insan Cennet'e girecek denilse, umarım ki o ben olayım."

Adaleti ve hakperestliği dillere destan olan Hz. Ömer! Düşmanlarının yüreğine korku salan Hz. Ömer! Lânetli Şeytan'ın bile kendisinden korkup yoluna çıkamadığı Hz. Ömer! Bununla beraber karıncaya ayak basmaktan sakınan ve "Dicle kenarında bir kurt, bir koyunu kapsa, korkarım ki Allah bunu Ömer'den sorar" diyen Hz. Ömer!

Ve Nebevî irşadın ışığında aynı istikamette Allah yolunda korkusuzca bugüne kadar iz sürenler. İşte sıradağlar gibi maniaları aşarak gelenlerin imanını terennüm eden mısralar: "Cehennem olsa gelen göğsümüzde söndürürüz..

Bu yol ki hak yoludur dönme bilmeyiz yürürüz!"

Ve gele gele bir Bediüzzaman meydana çıkmış ki, sıradağlar gibi muhkem olan imanıyla kâinata meydan okumuştur! Kur'ân'dan ilhamen yazdıklarında "korku" hissi de lâyık olduğu mânâ ve mahiyete kavuşmuştur.

Onun bir tek şu sözü bile korkuyu anlamamıza yetiyor: "Cenâb-ı Hak havf (korku) damarını hıfz-ı hayat için vermiş, hayatı tahrip için değil. Ve hayatı ağır ve müşkül ve elîm ve azap yapmak için vermemiştir."1