Bir "son şahit" de Avusturya'dan uğurladık

Mübarek Receb-i Şerif ayı içinde, 9 Şubat 2022 Çarşamba gecesi Steyr'de vefat eden Elazığlı Hacı Zülfü Yıldırım ile ilk tanışmamız, torunlarının öğretmeni olmamız vesileyle olmuştu.Üstadla olan alâkasından, yani son şahitliğinden haberdar olmamız ise, 1994 yılında bir caminin tertip ettiği programda Üstad Bediüzzaman'ın hayatından bazı kesitler aktarmamızla başlamıştı. İki ülkeli resmî vazifemizin henüz dördüncü yılında, herkese açık bir ortamda Bediüzzaman'ı anlatmamız; zamana, mekâna ve "zan"a vurulan bir neşter hükmüne geçmiş, bazı yanlış zanları da lokal ortamında bertaraf etmişti adeta. Böylece cami ortamlarında hocasıyla cemaatiyle Nurlu bir diyaloğun da önü açılmış oluyordu. Cami ve cemaatin daimî müdavimlerinden olan ve bizim de onun Üstad Bediüzzaman'ı ziyaret eden bir "son şahit" olduğuna hasbelkader muttali olduğumuz Hacı Zülfü amcamız ise, cemaatî mânada bizimle kuracağı bağın ilk ilmeğini bu vesileyle atmış oluyordu. Belki de o ana kadar doya doya anlatamadığı, anlatsa da anlayanını tam bulamadığı o Nurlu ziyaret hatırasını sevine sevine, övüne övüne anlatacağı bir muhatabını sanki ilk defa bulmuş gibiydi. Program sonrası ikili sohbetimizde, 1957 yılında Isparta'da Üstadı ziyaretini anlatırken, gözyaşlarına hakim olamıyor, o ziyaret ânında şahit olduklarını aynen yaşıyorcasına müthiş bir heyecan hissine kapılıyordu. Askerlik çağına kadar köyünden hiç çıkmayan biri olarak, askerlik vazifesi icabı ilk defa uzaklara gidecek, hayatında uğramadığı mekânlarda, görmediği insanlarla karşılaşacaktı. Bu düşünceler benliğini sardıkça, korkulardan kendisini azade tutamıyordu. Dayısı Hacı Mahmut Efendi'nin tavsiyesine bir can simidi gibi tutunarak yola çıkmıştı. Dayısı ona; "Isparta'ya varınca, askerlik ocağına teslim olmadan Bediüzzaman Hazretleri'ni ziyaret et, duâsını al" demişti. Onun, bu tavsiyeyi yerine getirme niyetiyle yola çıkmasında bile kerametvarî kolaylıklar zuhur etmiş. Isparta'ya varınca trenden indikten sonra garip garip etrafına bakarken birisinin onun kolundan tutup, "Sen Bediüzzaman'a mı gitmek istiyorsun" diye sormasıyla, ondaki şaşkınlık başlamış. Üstad'ın huzurunda ise konuşacak mecal bulamamış. Çünkü Üstad, başını kaldırıp onun yüzüne bakmadan önündeki rahlede yazmakla meşgulken, onun memleketinden âlim bir zatı ismiyle ona sormuş. Görmediği, fakat ismini sık duyduğu bu zatı, Üstad'ın ona sorması, onu büsbütün hayrete düşürmüş. Huzurdaki genç Zülfü'nün hayran bakışları ve heyecanı doruk noktaya