Asıl gündem, nasıl gündem

Bizim gündemimiz, gidişatın gündeminden uzaktır. Zira bu son gidişat düpedüz bir tuzaktır. Ruhu karartan, imana ve Dine zarar veren kara perde kimine göre "ak"tır!Menhus gidişatın mendebur rüzgârından kendimizi sakındırabildiğimiz ve Risale-i Nur perspektifinden hadiselere bakabildiğimiz ölçüde hakikatle olan bağımızı güçlendirmiş olacağız. Dünya gündemi, ülke gündemi ve siyaset gündemi olur da; insan gündemi ve her insana ait bir gündem olamaz mı Her insan tek başına bir âlem değil mi Hatta dünyanın gündemini ve gidişatını değiştiren büyük insanlar, başta peygamberler tek başlarına meydana çıkıp dünyaya meydan okumadılar mı Günü de, gündemi de en iyi bilen Rabbimizdir. Her an ve her lâhza gündemimizin nelerle dolu olmasını Kur'ân ve Sünnet belirlemiştir. Bu ilâhî ve ulvî gündemin en küçük bir meselesiyle, bütün dünyalıklar ve dünyalılar tartıya giremez. Bu ilâhî ve mukaddes gündeme dalan bir mü'min, başını kaldırıp, dünya ehli olan dünyaperestlerin gündemine ve bilhassa siyasetin gündemine baktığı zaman dehşete düşüyor. Kıyamete çıkarılan dâvetiyeyi apaçık görüyor. Havuz medyasından ve televizyondan uzak yaşayan bir mü'min, ara sıra ve kazara dönüp baktığı zaman bu menhus medyanın toplumu nasıl hipnoz ettiğini müşahade ediyor. Göz göre göre yapılan dehşetli zulümlerin farkında olanlar, iman ve hidayet sırrıyla ancak dayanabilirken, hipnoz edilen güruhun kılı bile kıpırdamıyor. İşte bugün Arefe! Efendimiz (asm) buyuruyor: "Arefe Gününe hürmet edin! Arefe, Allah'ın kıymet verdiği bir gündür." Arefe'nin bundan daha güzel ne tarife ne de arife ihtiyacı olur. Arefe Günü'nde bin ihlâs-ı şerif okumayı, Üstad'larından aldıkları derse binaen umum Nur Talebeleri biribirlerine hatırlatırlar. Ayrıca Arefe Günü sabah namazından itibaren, bayramın dördüncü günü ikindi namazına kadar her farzın hemen akabinde teşrik tekbirlerinin mutlaka okunması gereği de önceden hatırlatılır. Bu vesileyle biz de hatırlamış ve hatırlatmış olalım. Madem ki, Resul-ü Ekrem (asm) "Ben iki kurbanlığın oğluyum" buyurmuş. Madem ki, ilk dedesi Hz. İsmail'i kurban olmaktan kurtarmak iradesiyle Rabbülalemin Cebrail (as) ile koçu göndermiş. Ve babası Abdullah'ın kurban edilmekten kurtarılmasına karşılık yüz devenin kurban edilmesi, yine Rabbülalemin tarafından kabul görmüş.. Demek ki, hak ve hakikat davasına kurban olmaya hazır olanları Cenab-ı Hak her zaman korumuştur, korumaktadır. "İslâm, bugün öyle mücahidler