"Yalnızlıkta bir nur aramak"

''Bana yalnızlık sevdirildi" diyor Hz. Peygamber (asm). Ancak kendisiyle barışık olanlar şuurlu bir yalnızlığı tercih edebiliyor.

Yalnızlığın gizli sırlarını fark edenler; kendini, içinde arayanlardır. Kendi iç dünyasına inen insan; iyiyi, güzeli, doğruyu, tevhidi arama yoluna girmiş olur. İnsanın tekâmülü, gelişimi kendisiyle baş başa kalabilmesindedir.

Yalnız kaldığı vakitlerde kendini buluyor insan. Bilerek, isteyerek seçilmiş, kaliteli, sırlı bir yalnızlık bu. İnsanı geliştiren, büyüten, yücelten, ulu çınarlar gibi muhteşem yalnızlık...

"BEN ONLARA ÇOK YAKINIM!"

Mutlak bir yalnızlık yok esasında. Önemli olan yalnızlığımızın niteliği. Kimsesizlikten doğan yetimâne bir yalnızlık değil bu, üretken, doğurgan bir yalnızlık.. dolu dolu.. hayatın ta kendisi..

'Yalnızlık Allah'a mahsustur' denilse de; Allah her an kulları ile beraber. Enis olan Rabbiyle beraberken, insan yalnız olur mu hiç.

"Kullarım sana beni sorarlarsa, şüphesiz ben onlara çok yakınım." (Bakara, 186)

ŞİFALI YALNIZLIK!

Yalnızlık, şifalı bir arayış ve kavuşmadır. Büyük zatların vazgeçilmez vasfıdır. Uzlet, halvet, çile çıkarmak, itikafa girmek... Kendine yolculuk..

Kendisi ayrı bir nur olan Hz. Muhammed (asm) aradığı nuru, peygamberlik öncesi üç yıl devam ettiği uzlet sonrası, Hira Nur dağında buldu. Onun ruhunda bizim bilmediğimiz inkılaplar, inkişaflar oldu. Bütün insanlığı İslâmın nuruyla aydınlattı.

"Yalnız kaldım, yalnızlıkta bir nur arıyordum" diyen nurların üstadı Said Nursî, aradığını uzun süren çileli yalnızlığı sonrasında buldu. Kendisine saklamadı nurları, kaleme aldı. Risale-i Nur Külliyatını yalnızlıkta nur arayanlara hediye etti.

"KABRE YALNIZ GİRMEK!.."

"Madem sonunda kabre yalnız gireceğim; Yalnızlığa alışmak için, şimdiden yalnızlığı ihtiyar edeceğim" diyen bir Üstad. Ölmeden kabrine nur gönderiyor!

"Şu iki üç aydır pek yalnız kaldım. ... İşte gece vakti, şu garibâne dağlarda sessiz sadâsız, yalnız ağaçların hazînane hemhemeleri içinde kendimi birbiri içinde beş muhtelif renkli gurbetlerde gördüm" (6. Mektup)