Zalimler korkaktır ama korkutur

"Bu dünyada insanca yaşamak da yoksa, ne kalıyor geriye yüzyıllardan" diyor Necatigil. Biz, zalimlere rağmen insanca, kardeşçe, barış içinde ve Müslüman olarak yaşamak istiyoruz.

Gazze'deki İsrail katliamı ve Ukrayna'daki savaş adeta turnusol kâğıdı gibi, tüm dünyada istibdat ve hürriyet yanlılarını açığa çıkardı. Kimileri demokrasiye evrilirken, kimileri istibdadı daha da güçlendirmek istiyor.

Hür vicdanlar barış ve hürriyet için mücadele ederken, zalimler satranç oynar gibi ümitsizlik ve korku pompalıyor. Ortalık komplo teorilerinden geçilmiyor.

İnsanlar şeref ve fazilet için, insan haysiyetine yaraşır şekilde ve güven içinde yaşamak ister. Montesquieu "Cumhuriyet idaresinde şeref ve fazilet, istibdat idaresinde ise korku gerekir. Burada şeref ve fazilete lüzum yoktur, bilakis tehlikelidir." der.

Bedüzzaman'a göre "îmanlı fazîlet, medâr-ı tahakküm olmadığı gibi, sebeb-i istibdat da olamaz. Tahakküm ve tegallüb etmek fazîletsizliktir. Ve bilhassa ehl-i faziletin en mühim meşrebi, acz ve fakr ve tevâzu ile hayat-ı içtimâiye-i beşeriyeye karışmak tarzındadır." (T. Hayat, s.165).

Etienne de La Boetie, tiranın iktidarını koruması için etrafında kendisi gibi sistemden yararlanan bir grup insana ihtiyacı duyduğunu söyler. Kendisine suç çetesi oluşturur. Herkes kısmi veya dolaylı bir şekilde bu refahtan faydalanır.

Tiran, etrafını saran bu koruyucu grubun belli çıkarlar ve mevkiler elde etmesini sağlayarak kendine bağlar. Ayrılması veya desteğini çekmesi durumunda halk gibi perişan olacağını ima eder.

Böylece Bediüzzaman'ın tabiriyle "küçük küçük Nemrutçuklar, Firavuncuklar" ortaya çıkar. Ancak zalimler korkaktır, zelildir. İç yüzü anlaşılınca korku imparatorluğu çöker.

Şimdi zor olan soru şu: Biz kimin yanında yer alacağız Zalimin mi, mazlumun mu