Rilke ve Ayet'ül Kübra

Rilke.. Ömrünü 'ölümün anlamını kavramaya, onu hayata eklemeye' harcayan, arayışlar ve yalnızlıklar şairi...

-bir yağmura benzer yalnızlık.. kentin üstüne düşer göklerden-

Yalnızların içinde, okyanuslar kadar derin karanlıklar vardır. Yalnızlar bu karanlıklara korkmadan girer, derinliklerine gömülür ve içlerindeki nuru, sonsuzluğu keşfeder. 'Militan yalnızlık, kutsal yalnızlık' diyor Rainer Maria Rilke ve yalnızlığını gittiği her yere götürüyor!

"Her şey içimde, daha derinlere gidiyor ve evvelce sonu varmış gibi göründükleri yerde kalmıyorlar."

ÇİLE VE MERHAMET..

Doğumu da, ölümü de Aralık ayında.(1875-1926) Kimler, neler etkilemedi ki onu! Duygulu bir baba, hırçın bir anne.. 9 yaşındayken anne babasının ayrılması..

Salome, Tolstoy, Rodin, Cezanne... 'Cehennem' dediği askeri okul.. hastalık, yalnızlık, gurbet, yolculuk..

Rusya seyahatleri.. sert ve vahşi iklimi, uzayıp giden stepleri, sınırsız ufukları, alabildiğine girift ve derin, dindar, yalnız ve çilekeş insanları Rilke'yi büyüledi adeta.

Fakirlere, dilencilere, zavallılara ve hastalara karşı duyduğu merhamet ve yakınlık Tolstoy'u tanışmasıyla başladı. Dönerken, yüreği ulvi duygulara ve zihni ise mistik düşüncelere açılmıştı.

'DÜŞÜNEN ADAM..'

Paris'te, 'Düşünen Adam' heykeliyle meşhur Rodin'in yanında çalışmaya başlaması ruhunda bambaşka ufuklar açtı. Rodin ve ressam Cezanne'den, eşyaya tefekkürle bakmayı ve arkasındaki hakikati görmeyi, tabiatta çirkin bir şeyin olmadığını; hayatın sırlarının burada gizlendiğini öğrendi.

Rodin, bir ağacın önünde sessizce, saatlerce duruyor.. içine sindirinceye kadar derin derin, bıkmadan, usanmadan bakıyordu. Bu Rilke'yi derinden etkiledi.

Rilke de güneşin doğuşu, kuşların ötüşü, derelerin ezgiler söyleyerek akışı, ormanlar, kır zambakları, geceleyin yıldızların görünüşü karşısında büyüleniyordu. Durmaksızın düşünüyor, hayretle ve hayranlıkla gözlemliyordu.

'GÖRMEYİ ÖĞRENİYORUM..'

O varlığı sadece gözleriyle değil, bütün hücreleri ile görmek istiyordu. "Görmeyi öğreniyorum. Evvelce varlığından hiç haberdar olmadığım bir iç âlemim var" diyordu.

Gördüğü her şey onda heyecan uyandırıyor, görünenin arkasında gizlenen, görünmeyeni bulmak, ele geçirmek, yaşamak, kendine katmak istiyordu. Mesele, farklı şeyleri görmekten ziyade; şeyleri farklı görebilmekti!

Emerson'un "Şair, gören insandır. Güzel, insanın evrensel kaderine karışmıştır. Gerçek gibi güzel de, ancak görülebilen, bütün güzelliğine râm olana görünür" sözü Rilke'de tecelli etmişti sanki.