"Hayata küsme, ümitli ol!" dedi...

Bahar 'merhaba' derken, hayata bakış açımızla; hususî dünyamızı kendi renklerimize boyuyoruz. Karamsar bakınca ayrı, ümit ve muhabbetle bakınca ayrı renkler sarıyor gökkuşağımızı...Kalbimiz kadar, düşüncelerimiz de etkiliyor âlemimizi. Herkesin hususî bir dünyası var. Anı, anını tutmuyor insanın. Çünkü her insanın yüreğinde, bedeninde her an ayrı bir 'esma'nın tecellisi cereyan ediyor. Bu dünyaya niye gönderildi insan Meşakkat çekmeden safa sürmek için mi, yoksa imtihan için mi BAKIŞ AÇIMIZ Eğer sadece keyif sürmek içinse, ters giden bir şeyler var. Her hadise bir şekilde kalbimizi kanatıyor, vücudumuzu yaralıyor, aklımızı karıştırıyor, dengemizi bozup ruhumuzu elem içinde bırakıyor. İman olmadan bakınca zaten tam bir cehennem! Her şey tesadüf oyuncağı... deprem, sel, salgın hastalık.. Ölüm bir yok oluş. Hadiselerde hep gaddarlık, merhametsizlik, çaresizlik; güçlünün zayıfı ezmesi, boğuşma... Ve neticesi hiçlik! Bu inançsızlık ruhu boğuyor, ebed isteyen kalbi yoruyor. Akıl, işkence aleti oluyor. Vicdan feryad ediyor... Dünyaya geldiğine pişman oluyor, hayata küsüyor. ZORLUKTAN SONRA KOLAYLIK İmtihan için gönderildi ise; -ki öyledir- o zaman her hadiseye 'bize puan kazandıracak bir soru' nazarıyla bakabiliriz. Her soruyu doğru bakış açısı ile çözdükçe derecemiz artıyor, bir üst sınıfa geçiyoruz. Bir meslek sahibi olana kadar, ne eleklerden eleniyoruz, ne imtihanlardan geçiyoruz. Sınav zor; fakat neticesindeki kazanç büyük. Mükafat ve zaferler kolayca elde edilmiyor, bedel istiyor. 'CENNET UCUZ DEĞİL!' "Meselâ: Hazret-i Yusuf, Mısır azizliği gibi bir saadete, ancak kardeşleri tarafından atıldığı kuyu ve Zeliha'nın iftirası üzerine konulduğu hapis yoluyla nâil olmuştur." (Şualar 755) Benzer olaylarla karşılaştığımızda; yani çeşitli musibet ve iftiralara maruz kaldığımızda; -sanki var olabilirdi ihtimalini de dikkate alarak- istiğfarla "Ben nefsimi temize çıkarmıyorum. Çünkü nefis, Rabbimin acıyıp koruması