Değişim neyi değiştirir

VAKTİ zamanında kesreti kelama müptela bir siyasetçiye şöyle demiştim; "Siyasetçinin 5-6 tane cümlesi olur. Çok konuşur ama hep aynı cümleleri tekrarlar." Kastım ise yaptığı işin tabiatı gereği çok konuşması gereken siyasetçinin aynı sade ve anlaşılır mesajları geniş toplum kesimlerine ulaştırması gerekliliğiydi. Toplum heterojendir; arasında çok farklı insanlar vardır. Bir kesimine hitap eden sözler diğeri için itici gelebilir. Siyasetçi ise mümkün olduğu kadar fazla kişiyi mutlu edecek mesajları bulan ve bunları muhataplarına anlaşılabilir şekilde ifade eden kişidir. Cumhurbaşkanı Erdoğan siyasetin birçok alanında olduğu gibi bu kısmında da tam bir usta. Değil Türkiye, dünya siyaset tarihinin önde gelen hatiplerinden. Tam bir söz ustası. Her dönemde retoriğini yeniliyor. Dönemin ruhuna uygun cümleler kuruyor. Ancak topluma verdiği genel mesajlar ilk günkü yerinde duruyor. Tüm seçmene herkesin üzerinde ittifak edebileceği bir "güçlü ve büyük Türkiye" idealini vadediyor. Seçtiği kavramlardan diplomatik başarısına, Türkiye'nin savunma sanayisindeki başarısından yer altı kaynakları keşfine kadar hemen her şey seçmene bu mesajı veriyor; Erdoğan Türkiye'yi çok daha güçlü bir ülke yapar! Türkiye'deki muhalefet meselesine de bu sadelikte yaklaşmak faydalı olabilir. Kendi kendimize soralım; muhalefet seçmene ne vadediyor Cevabını bulamayız. Daha garibi aynı soruyu muhalefetin liderlerine sorsak onlar da bir seferde cevap veremezler. AK Parti iktidarının ilk yıllarında seçmene rejim korkusu pompalıyor ve buna karşılık rejimi kurtarmayı vadediyorlardı. Bu açıdan mesaj oldukça netti. Ancak isabetsizdi. Seçmen ülkede bir rejim krizi olduğuna, laikliğin elden gideceğine hiçbir zaman inanmadı. Dolayısı ile net olsa da mesaj seçmende bir karşılık uyandırmadı. Geç de olsa muhalefet bunu fark etti. Korku siyasetini hepten terk edemediler ama korkunun türünü değiştirdiler. Bu sefer ülkenin bir diktatörlük olacağı korkusunu pompaladılar. Mesaj yine netti ancak yine seçmende karşılık bulmadı. Günlük hayatında hiçbir engelle karşılaşmadan yaşayan seçmen ülkenin bir diktatörlük olup olmadığını birinci elden tecrübe ediyordu.