Türkiye ve AB süreci

Avrupa Birliği (AB), siyasî kriterleri (Kopenhang Kriterleri) demokrasi ve hukuk olan bir organizasyondur.Bu organizasyona dâhil olan ülkeler, büyük ölçüde demokrasiyi hazmeden, insan hak ve hürriyetlerini siyasî ve sosyal hayatta uygulayan, demokrasi ve kalkınmada dünyada en iyi ülkeler sıralaması listesinde önde yer alan devletlerdir. Türkiye, daha önce üyelik müracaatı yaptıysa da, ancak 2004'te müracaatı kabul edilmiş ve 2005'te üyelik için müzakere sürecine girmiştir. UYUM YASALARI TÜRKİYE'NİN ÖNÜNÜ AÇMIŞTI 2000'lerin başında AB süreci, Türkiye'ye çok şey kazandırmıştır; içte hak ve hürriyetler alanında ilerleme kaydedilirken, ekonominin düzelmesiyle dış dünyada Türkiye, demokrasi ve kalkınmada yıldızı parlayan muteber bir devlet görünümündeydi. Özellikle İslam dünyası, o zamanlar bu süreç sebebiyle Türkiye'ye takdir ve gıpta gözüyle ile bakıyordu. Ülkemizi, kendilerini AB'de temsil edecek kardeş, Müslüman bir devlet olarak görüyorlardı. Hatta o dönemde komşumuz Suriye Devlet Başkanı Esat bile, " Avrupa Birliğine komşu olacağız" diye sevinmişti. REFORMLARI ASKIYA ALINCA İŞLER KARIŞTI AKP iktidarı, AB rüzgârıyla yargı ve asker vesayetini kırdıktan sonra o süreci askıya aldı. Hukuk ve demokrasiden uzaklaştı, yargı siyasallaştırılarak iktidara bağımlı hale getirildi, yolsuzlukları ortaya çıkaracak olan Sayıştay gibi denetleme mekanizmaları işlevsiz hale getirildi. Diğer taraftan hatalı icraatlara fren mesabesinde olan Meclis etkisizleştirildi. Yanlış işlere dikkat çekecek olan medya, devlet gücü ile büyük oranda hükümete bağımlı ve onun meddahı haline getirildi. Devlet kaynakları gelir getiren sanayi ve tarım üretimi yerine, getirisi olmayan lüks devlet binaları, gökdelen inşaatına harcanması neticesinde hazine boşaldı. Halk üretim yerine aşırı tüketime teşvik edildi. Devlet harcamalarında aşırı israf yapıldı.