Hilmi Uran'a yazılan mektup

Üstat Bediüzzaman, Peygamber varisi olması hasebiyle iman, hilafet, saltanat, şeriat ve siyasete taalluk eden vazifeleri vardır. (Kastamonu L., 111 Nolu mektup, s.196.)Üstat, Kur'an'ın ahir zamana yönelik mesajlarını telif ettiği Risale-i nur Külliyatıyla ortaya koymuş, bunlar içinde en önemli vazife olan insanların imanının kurtulması ve takviyesine yoğunlaşmıştır. O bunu yaparken, diğer vazifeler gibi siyasî alana dair olan vazifesini ihmal etmemiştir. O, hayatı boyunca muktesitorta yol siyasî meslek olan Ahrar siyasî cereyanı desteklemiş, siyaseti dinsizliğe ve dini siyasete alet eden cereyanlardan uzak durmuş, nur talebelerine ve halka onlardan uzak durmalarını tavsiye etmiştir. O, zamanındaki yöneticileri iyi icraatlarında tebrik, hatalı icraatlarında ikaz vazifesini yapmıştır. O, 1950 öncesi siyaseti dinsizliğe alet eden tek adam rejimini uygulamaya koyan sorumlu mevkideki bazı idarecilere mektup yazarak onları irşat ve ikaz etmiştir. 1946'da Batılı devletlerin desteğiyle kısmen hür demokratik bir sürece girildiğinde dönemin CHP Genel Sekreteri olan Hilmi Uran'a bir mektup göndermiştir. Bediüzzaman mektubunda kendisinin ve diğer CHP yöneticilerinin, geçmişte Türk Milletinin yaptığı gibi iman ve Kur'an hakikatlerinin tervicine çalışmalarını tavsiye etmiştir. Onların bu tavsiyeye uymadıkları takdirde, Âlem-i İslâm'ın Türk Milletine karşı muhabbet ve kardeşlik yerine nefret ve düşmanlık hissi besleyeceğini, Türk Milletinin anarşiye mağlup olup parçalanacağı ve Kuzeyden çıkan Komünizm ejderhasının istilasına maruz kalacağı yönünde onları ikaz etmiştir. O, mektubun devamında İslâm'ın hakikatiyle kaynaşmış Türk Milletinin, Batının sefih medeniyet terbiyesi yerine, Kur'an hakikatlerini esas tutup hareket düsturu yapmasıyla dehşetli Komünizm cereyanını durdurabileceğini beyan etmiştir. O, mektupta ayrıca kendilerinden üç-dört şahsın, Batının sefih medeniyeti hesabına mukaddesatı çiğneyerek, inkılap namına yaptıkları icraatı esas tutmamalarını, millet ve ordunun kuvvet ve himmetiyle hâsıl olan, onların pek az hissesi bulanan iyiliklerin onlara verilmemesi gerektiğini ifade etmiştir. Eğer verilirse üç dört milyon iyilikler üç dört iyiliğe inhisar edip