Dindarların demokratlaşması demokratların dindarlaşması (2)

Adnan Menderes ve Süleyman Demirel liderliğindeki demokrat idarelerin 1965-1980 arasındaki döneminde Türkiye'nin demokratikleşmesini, kalkınarak refaha ulaşmasını, toplumda İslâmî şuurun inkişafını hazmetmeyen iç ve dış derin odaklar, darbeci askerleri kışkırtarak onlara 27 Mayıs 1960, 12 Eylül 1980 ve 28 Şubat 1997 darbelerini yaptırdılar.

1980'de zayıflamış olan Kemalizm'i ülkede tahkim etmek için demokrat iktidarı devirip yönetimi silâh zoruyla gasp eden 12 Eylül darbecileri, demokratlara darbe vurdukları gibi, fitne fesat oyunlarıyla Nur Talebelerinin ittihadını bozdular. Risale-i Nur ölçülerine değil, temayüz eden şahıslara bağlanan Nur Talebelerinin çoğu, darbecilere ve onların hazırladıkları Anayasa'ya destek vermişlerdi.

Ortada dik duran ve darbecilere teslim olmayan Yeni Asya Camiası, kendileri gibi düşünmediği için onların hışmına maruz kaldı, gazetesi 470 gün kapatıldı. Nur Talebelerinin vahdeti bozulduğu için, diğer dinî gruplar da, doğru istikameti şaşırdılar ve siyasal İslâm'ın peşine takıldılar.

DARBECİLER, TUZAĞA DÜŞÜRDÜLER

Derin odaklar, Kemalizm'in ömrünü uzatmak ve onu ayakta tutmak için 1995'te Demokratlar yerine, kolayca iş birliği yapabilecekleri demokrat olmayan dindar kimlikli siyasî güçlerin iktidara giden yollarını açtılar ve onları 28 Şubat 1997 tuzağına düşürerek onlara destek veren dinî cemaatlere ve onların yaptığı din hizmetlerine büyük darbe vurdular.

Derin odaklar, 2002 seçimlerinde demokrat güçleri tekrar fitne-fesat oyunlarıyla devre dışı bırakarak 28 Şubat fitnesinden ibret almayan dindar kimlikli siyasî akımın yeni bir versiyonu olan AKP ekibini parlatarak iktidara taşıdılar. Bu ekip, ilk yıllarında asker ve yargı vesayetini kırmak için bir kısım demokrat güçleri yanına aldı ve AB reformlarına sarıldı. İktidarda yerini sağlamlaştırdıktan sonra demokrasiyi, hukuku ve hürriyetleri askıya aldı, yargı, medya ve devlet kurumlarını siyasallaştırıp kendine bağlayarak kendi vesayetini kurdu ve ülkeyi her şeye tek başına karar veren tek adam rejimiyle yönetmeye başladı.

Tek adam rejimi, değişik manevralarla Demokrat kadroları pasifize etti, dinî gruplara devlet imkânlarını peşkeş çekerek, hatta Nur gruplarının çoğunu oyuna getirerek kendilerine biat ettirdi. Yeni Asya ekolü dışındakiler, bilerek veya bilmeyerek siyasallaşma tuzağına düştüler, seçimler öncesinde iktidara basın yoluyla destek bildirileri yayınlamaya başladılar. Üzerlerine siyasetin gölgesi düşmesi üzerine dinî grupların, toplum üzerindeki etkileri zayıfladı. Çok sayıda dinî grup ve devasa Diyanet Teşkilatının varlığına rağmen, ülkede korkutucu İmanî ve ahlâkî krizin yaşanmasının sebebi bu olsa gerektir.