Dindarların demokratlaşması, Demokratların dindarlaşması -1

Üstad Bediüzzaman, Eski Said, Yeni Said ve Üçüncü Said olmak üzere hayatını üç döneme ayırmıştır.

Onun gençlik zamanıyla birlikte padişahın merkezde olduğu Mutlakiyet tek adam yönetimiyle, 1908'de padişahın bir kısım yetkilerinin parlamentoya devredildiği İkinci Meşrutiyet'in ilanından Cumhuriyetin kuruluşuna kadar geçen süre Eski Said dönemine tekabül eder. 1917- 1923 arası süre Eski Said'den Yeni Said'e geçiş dönemidir. 1923'dan 1948'e kadar olan süre Yeni Said dönemidir. 1948'den 1960'a, yani vefatına kadar olan süre de Üçüncü Said dönemidir.

Bediüzzaman, demokrasi, hak ve hürriyetlerin olmadığı, tek adam rejiminin hâkim olduğu Yeni Said döneminde Risale-i Nur'u telif ederek sadece iman odaklı bir hizmet ifa etmiştir. Eski Said ve Üçüncü Said dönemlerinde demokratik hür bir zemin açılınca iman hizmetinden sonra dindar kesimi demokratlaştırmak, hürriyetçi ve demokrat olanları dindarlaştırmak için gayret ettiğini görmekteyiz.

Divan-ı Harb-i Örfî, Sünuhat, Münazarat ve Emirdağ Lahikası adlı eserlerinde geçtiği gibi dindar kesime, İslâm âlimlerine, özellikle Nur Talebelerine hürriyet, meşrutiyet demokrasi, cumhuriyet ve istibdadın şeriata göre nasıl anlaşılması lazım geldiğini, onların siyaseten hangi fikir akımını desteklemeleri gerektiğini izah etmiştir.

Çok partili siyasî hayata geçildikten sonra, 1950 yılında Adnan Menderes liderliğinde devlet yönetiminin başına geçen Ahrar Demokratları destekleyen Bediüzzaman, onları iyi icraatlar yapmaları için teşvik etmiş, yapılan yanlışlar hususunda uygun bir üslûp ile onları uyarmıştır.1 O, o dönemde ortaya çıkan Necip Fazıl ve Eşref Edip liderliğindeki siyasal İslâm hareketlerini doğru bulmadığını beyan etmiştir.2

Türkiye'de 19650-1980 arası süreçte Nur Talebeleri, ittihat ve tesanüt içinde Üstadın yaptığı vazifeyi yapma gayretinde olmuşlardır. Onlar, Ahrardemokrat güçlerini iktidara taşıyarak büyük ölçüde bu vazifeyi başarmışlardı.

Zira Ahrardemokratlar iktidara gelmedikleri zaman, meydan sağ-sol aşırı uç akımlarına ve demokrat olmayan dindar kimlikli siyasîlere kalmaktadır. Bunların iktidara gelmesi halinde demokrasi yerine Kemalizm idarede esas alınmakta, bunun sonucu olarak adalet, hak ve hürriyetler rafa kaldırılarak ülke istibdat ve tahakkümle yönetilmektedir. Bunun neticesinde ülkenin dengeleri bozularak karışmaktadır.