Haftanın notları: Can sıkıntısı

İçinde patlayacak kadar hınç biriktirmiş, zekâsını çoktan çöpe fırlatıp atmış, boş yere "yaşayıp" giden ve sağa sola çemkirip duran insanlar mıyız biz Bu mu yani Sosyal medyayı esir alan sokak röportajları böyle bir tablo çiziyor. Hayır! İnanmak istemiyorum. Instagram'da türlü çeşitli uyduruk ruhsal tedavi(!) videoları görüyorum. Aile dizimiymiş, "anne karnına dönüş şifası"ymış... Birinde kalabalık bir grup vardı, aralarından biri "sahne"de olmayı seçmiş ve yerde bir bebek gibi büzülmüş, ağlıyordu; diğerleri ellerinde telefonları bu görüntüyü videoya alıyordu. Oraya gelenler gerçekten dertli insanlar mı, yoksa can sıkıntısından mı mustaripler, şüphedeyim... Can sıkıntısı dedim de... Çocukta anlaşılır, ergende faydalıdır; sıkıla sıkıla sıkıntıdan çıkacak kapıları bulur ergenler... Lakin yetişkinlerde belalı bir şeydir can sıkıntısı... Bir işi bitirince diğerine başlayamayan, kendini ciddi şeylerle oyalamayan, yalnız kalmayı bilemeyen ve derdiyle yüzleşemeyen bir yetişkin ne fenadır! Başlarına ne işler açarlar... Cinlikleri de bir işe yaramaz, artık "cinli"dirler çünkü... Dostlukların ömrü ne kadardır Geçen akşam Yahya Kemal'in hatıralarını okuyordum. Şu paragrafa rastladım: "Biraz sonra Refik Halid göründü. İnce, kuru, mektep çocuğunu andırır bir hâli vardı. Refik Halid'le çabuk dost olduk. Dostluğumuz da bir iki gün sürdü." Bir zamanlar şöyle yazmıştım: "Pek yakında