Hayber'in fethine doğru...

Yahudilerin ihânetleri -7-

Yahudilerin yerleştiği Hayber kalesini fethetmek için yola çıkıldığında takvimler, hicretin yedinci yılını gösteriyordu... Her konak yerinde Kâinatın Sultânı; "Allah'ım! İstikbâle endişelenmekten, geçmişe tasa etmekten, güçsüzlük ve gevşeklikten, cimrilik, korkaklık ve bel büken borçtan, zâlim ve haksız kimselerin musallatından sana sığınırım" diyerek dua buyuruyordu.

Hayber'e yaklaşıldığı zaman, sevgili Peygamberimizin, Eshâbına dur emrini verdiği görüldü. El açarak; "Ey göklerin ve gölgelediklerinin Rabbi olan Allah'ım! Ey yerlerin ve üzerindekilerin Rabbi olan Allah'ım! Ey şeytanların ve saptırdıklarının Rabbi olan Allah'ım! Ey rüzgârların ve savurduklarının Rabbi olan Allah'ım! Biz senden, bu beldenin hayrını ve iyiliğini, bu beldede yaşayan insanların hayrını ve iyiliğini, yine bu beldede bulunan her şeyin hayrını ve iyiliğini dileriz. Bu beldenin şerrinden, insanların şerrinden ve içindeki her şeyin şerrinden de sana sığınırız!" diye münâcaata başladılar. Sahabelerin dudaklarından; "Âmîn" sesleri dökülüyordu. Bundan sonra Eshâbına; "Bismillâhirrahmânirrahîm diyerek ilerleyiniz" buyurdular.

Eshâb-ı kiram (radıyallahü anhüm), Resûl-i ekrem efendimizin etrafında tekrar yürüyüşe geçtiler. Hayber'in en güçlü kalelerinden Natât kalesi yakınına gelip, karargâhlarını kurdular. Vakit akşamdı. Resûlullah efendimiz, âdet-i şerîfesi, sabah olmadıkça baskın yapmaz ve önce İslâm'a davet ederdi. Tekliflerini kabul etmedikleri takdirde harbe başlardı. Bu sebeple Eshâb-ı kiram sabahı beklediler...

Kâinatın efendisi, sabah namazını kıldırdıktan sonra hazırlıklarını bitirdi ve mücâhidleri harekete geçirdi. İki yüz süvari ve bin dört yüz piyade, düzenli hareketlerle Natât kalesi önlerine yaklaştılar. Bu sırada, bağ, bahçe, tarla işleriyle uğraşmak üzere kaleden çıkan Yahûdîler, beklemedikleri durumla karşılaşınca şaşkına döndüler ve gerisin geri kaçmaya başladılar. Onların bu hâlini gören sevgili Peygamberimiz;