"Bana Ali'yi çağırınız!"

Yahudilerin ihânetleri-8-

Arabistan'da Yahûdilerin merkezi hâline getirilmiş olan Hayber'in fethi, şiddetli çarpışmalara rağmen bir türlü gerçekleştirilemiyordu. Bu arada cesaretleri artan Yahûdilerin, kale kapılarını açıp hücûma geçtikleri görüldü. Artık göğüs göğüse çarpışma başlamış, savaş pek ziyâde kızışmıştı. Çarpışmalar şiddetli bir şekilde, akşama kadar devam etti.

Ertesi gün de Hayber önlerinde şiddetli çarpışmalar oldu. Fakat kale fethedilemedi. Akşam, Kâinatın sultânı; "Yarın sancağı öyle bir yiğide vereceğim ki, o, Allahü teâlâyı ve Resûlünü sever. Allahü teâlâ ve Resûlü de onu severler. Allahü teâlâ, onun eli ile fethi gerçekleştirecektir!" buyurarak müjde verdi...

Sevgili Peygamberimiz, Eshâbına sabah namazını kıldırdıktan sonra ayağa kalktılar. Mübarek gözlerini Eshâbı arasında gezdirip; "Ali nerededir" buyurdu. Sahâbîler; "Yâ Resûlallah! Onun gözleri ağrıyor" deyince, Efendimiz, "Onu bana çağırınız" buyurdu.

Hazret-i Ali gelince, Kâinatın Sultânı, onun gözlerinin şifâ bulması için, Allahü teâlâya dua ettiler ve mübarek parmaklarını ağızlarında ıslatıp gözlerine sürdüler. O anda, hiçbir ağrı kalmadı.

Sonra hazret-i Ali'nin üzerine, mübarek elleriyle bir zırh giydirip beline kendi kılıcını kuşatarak, eline beyaz İslâm sancağını verdiler ve; "Allahü teâlâ, sana zafer nasip edinceye kadar çarpış. Sakın arkana dönme!" buyurdular...

Hazret-i Ali, elinde sancak Yahûdi kalesine ilerlerken, şanlı sahâbîler de peşinden yürüdüler. Kaleye iyice yaklaşıp, sancağın bir taşın dibine dikildiği sırada, Natât kalesinin kapısının açıldığı görüldü. Yahudilerin hücûm birlikleri dışarı çıktılar. Bunlar, Hayber'in en seçme askerleri idi. İçlerinden birinin, hazret-i Ali'ye doğru yürüyüp, çarpışmak için karşısına geçtiği görüldü. Bu, Merhab'ın cesarette bir benzeri olmayan kardeşi Hâris idi. Sür'atle saldırdı, iki çeliğin çıkardığı ses meydanı doldururken, Zülfikâr'ın şimşek gibi indiği ve Hâris'in başını gövdesinden ayırdığı görüldü...