Hasan Koç

Yeni Asya

Nurun gizli kahramanları

Risale-i Nur hizmet-i imaniyesinde gizli kahramanlar bulunduğunu hepimiz biliyoruz.Ancak "Nurun gizli kahramanı" ifadesini Bediüzzaman Said Nursî Hazretlerinin bizzat kullandığını görünce bu hususa yeniden dikkat çekmek gerektiğini hissettik. Bu gizli kahramanlar sessiz, sedasız, gösterişsiz ancak hizmet-i imaniye noktasında ve meslek-meşrep hususu

Tekrarla yerleşen hakikat

Tahirî, Zübeyir, Bayram ve diğer ağabeyler Hutbe-i Şâmiye namında matbu Arabî risaleyi, Arabî bilmedikleri için Üstadımızdan bir iki gün ders vermelerini isterler.Üstad onlara ders verir. "Üstadımız dersi verdiği vakit, bazı cümlelerini zihnimizde tam yerleştirmek için tekrar ederdi."1 Bu ders sırasında Üstadımız tarafından bazı cümleler zihinlerde

Nurlardan istifade edememek

Risale-i Nur herkesin istifadesine açık bir eser. Herkes kendi haletine uygun olan meyveyi o bahçeden koparıp alabilir. Herkesin aklî, kalbî ve ruhî ihtiyaçlarına münasip bir ders vardır.Bununla birlikte Risale-i Nur'un da hususan has talebelerinden bir isteği vardır. O istek ise Kur'ân hizmetinin safiyetine, hâlisiyetine, ihlâsına uygun hareket et

Lebid'in kızını anlamak (2)

Arabistan şairlerinin şehriyarı olarak adlandırılan şair Lebid, Kur'ân'ın belâgati karşısında hayran kalmıştı. Lebid'in kızı ise bu hayranlığı babasının şiirini Kâbe'nin duvarından indirerek daha ileri bir noktaya taşıdı.Aslında bu hayranlıktan öte şöhretli şahısların Müslümanlık şahs-ı mane-visine teslim oluşuydu. Meşhur ve şöhretli bir şahıs olma

Lebid'in kızını anlamak

Cahiliye döneminde en meşhur ediplere ait Kâbe'nin duvarına altın ile yazılan ve "Muallakat-ı Seb'a" denilen en etkili yedi şiiri Kurân-ı Kerîm'in üslup ve belagatine karşı tüm değerini kaybetti.Hatta bazı kişiler Kur'ân-ı Kerîm'e inanmasalar bile belagatine karşı secdeye kapandılar. Meşhur şairlerden olan Lebid'in şiiri ayete karşı bunun bir değer

Seni gurursuz bildiğim için

Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri Barla Lahikasında yer alan "Hulusî Beye hitaptır" başlıklı mektubunda hizmet-i imaniyede bulunanlar tarafından hassasiyetle dikkat edilmesi gereken bir hususu nazarlarımıza sunuyor."Eğer bir adam, dostundan emin ise ki gurura girmez; onu şükre sevketmek için, tahdis-i nimet nev'inden ona ait bir kısım ihsânât-ı Rab

Risale-i Nur'u istediğimiz gibi yorumlamak

Merhum Hafız Ali (Rahmetullahi Aleyh) Ağabeyin Barla Lahikası'nda yer alan bir mektubundaki ifadelerini okuyunca bu yazıyı yazma ihtiyacı hissettim. Öncelikle o ifadeleri sizinle paylaşmak istiyorum:"Hem bütün mümkinatla imkân dairesinde olan alâkadar, o muhit ve ehass-ı havassın havas tabakası bile tam fâik derecesinde massedebilmesi bence baîd uz

Bir çocuk ikisini de dövebilir

Ahirzamanda Süfyan ve Deccal gibi nifak ve zındıka başına geçen müthiş zararlı şahısların şahs-ı manevîleri vazifelerine etkili bir şekilde devam ediyor.Bunlara karşı ancak ihlâs ve tesanüdleri ile muhkem bir şahs-ı manevî dayanabilir. Bu şahs-ı manevî ihlâs ve tesanüd sırrını kaybettiği anda karşısındaki zındıka şahs-ı manevîsine mağlup olmaya baş

Unutur ve amel etmezsek

Risale-i Nur'un ders ve hakikatleri kabul, tasdik ve tatbiki gerektirir.Yapmadan ve yaşamadan nasihat vermek yerine önce kendi nefsinde uygulamayı tavsiye eder. Kendi nefsinden başlamak ve önce kendini ıslah etmek esastır. Başkalarının irşadına çıkmadan kendi nefsini irşat etme zorunluluğu vardır. Yoksa nasihat tesirsiz kaldığı gibi bazen de aksi s

Şahs-ı manevînin rızası ve izni

Risale-i Nur eserleri içerisinde yer alan Yirmi Sekizinci Lem'a'nın On İkinci Nüktesi çok özel bir konudan bahseder. Çünkü burada Bediüzzaman Said Nursî "bu defa takdirkârane değil, belki tenkidkârane" diyerek belirttiği iki hususu ifade etmektedir.Biz ise yazımızda bu ikinci hususa değinerek oradan almamız gereken dersleri hatırlayacağız. Bir kıs