Ahlat ve Malazgirt'ten fetih notları (26 Ağustos 2022)

Anadolu'nun fetih kapısı Malazgirt'e fethin 951. yıldönümü kutlamaları için gelmeden önce Sultân Alparslan'ın harekât merkezi Kubbet'ül İslâm Ahlat'a uğradık. Başkanlığını yürüttüğüm Türk Dünyası Dayanışma ve Yardımlaşma Derneğimizin de etkinlik çerçevesi içinde Genel Başkan Yardımcımız ve aynı zamanda Geak Başkanı Semih Sağır ve bünyemizde bulunan Türk Dünyası Arama Kurtarma Derneğimizin Başkanı Emirhan Aydoğmuş ile Genel Sekreter Yardımcımız Uygar Öztürk Kardeşlerimin gayretleriyle aktif yer alması ayrıca bizleri ve bizimle birlikte hareket eden STK'ları sevindirmişti. Görsel şölenlerin yanısıra, inanmışlığın getirdiği bir gayretle 23 Ağustos'ta başlayan ve 51 Otağ'ın yer aldığı Ahlat Millet Bahçesinde yapılan birbirinden güzel etkinliklerde gerçekten tarihin derinliklerinde kaybolduk. Aynı günün akşamı Malazgirt'te mehter takımı eşliğinde meşale yürüyüşünde Sultân Alparslan'a ve onun muzaffer askerine Fâtihalarımızı gönderdik, rahmetle andık. Bu vesileyle Malazgirt'te bir kez daha Sultân Alparslan'ı ve Malazgirt'i kaleme alalım istedik Çağrı Bey'in oğlu Sultân Alparslan 1063 yılında amcası Tuğrul Bey'in yerine Türk Hakanlığının tahtına oturduğunda Türkler, Fırat kıyılarında ve Toros yamaçlarında at koşturmaya başlamışlardı bile. Sultân Alpaslan'ın hedefinde Anadolu'nun Fethi vardı. Bir yıl geçmeden 1064'te bizzat Anadolu sınırına geldi. Kardeşi Melik Yakuti'ye verdiği ilk emir Van ve kalesinin fethedilmeseydi. Emir derhal yerine getirildi. 1066'da Türk Kumandanlarından Gümüştekin, Nizip ve Adıyaman'a kadar geldi. Karşılaştığı Bizanslı General Aruantanos'un ordusunu bozdu generali esir aldı. 1067'de ise büyük Türk Generali Bekçioğlu Afşin Bey, Malatya'da yine çok üstün Bizans Ordusunu yenip Kayseri'yi aldı. Ardından Torosları aşıp Çukurova ve Kilikya'yı yağmalayıp Halep önlerine geldiğinde, Sultân Alparslan 1068'de Tiflis'i fethetiyordu. Bu fetihle Gürcülerin bir kısmı Müslüman oldu. Bu akınlar Bizans İmparatorunu kızdırdığı gibi, Vatikan'ı da ürkütmüştü. Türkleri durdurmak için Vatikan'ın teşvik ettiği Bizans İmparatoru büyük bir orduyla Anadolu'ya geçti. Kayseri yakınlarına geldiğinde Afşin Bey'in Niksar'ı aldığını öğrendi fakat yolunu değiştirmedi. Önce Sivas'a, oradan Maraş'a geldi. Ordunun öncü kuvveti İnal Bey tarafından fena şekilde bozulmasına rağmen ilerlemesine devam ederek Haleb'e kadar geldi. Buraları haraca bağlamakla yetindi. Dönüş yolunda Pozantı'ya geldiğinde, Afşin Bey'in kuzeyden düzenlediği akınla Sakarya kıyılarına kadar geldiğini öğrendi. İmparator bu duruma çok kızsa da Anadolu'yu taramasına rağmen Türk Akıncılarını bulamadı. Ümitsiz bir şekilde İstanbul'a döndü. (Afşin Bey bu sarkmaları iki kere daha yapacak Ege, Konya ve Denizli'ye kadar inecekti.) 1069 ve 1070'de durum değişmedi akınlar devam etti. Üstelik Sultân Alparslan amcası Tuğrul Bey'in alamadığı Malazgirt Kalesi'ni aldı, Diyarbakır'a geldi, Vezir Nizâmülmülk'ü Meyyâfârikî'ne (Silvan) gönderdi. Sonra Haleb'e geldi, Arap mirdâsi hânedânından Haleb'i aldı sonra Fırat ve Dicle üzerinden Ahlat'taki üssüne döndü. Bu gelişmeler karşısında çare arayan Bizans Senatosu, Vatikan'ın telkiniyle güçlü ve dirayetli bir komutan olan Romen Diyojen'i Türkleri Anadolu'dan atsın diye tahta geçirdi. Kudretli asker Romen Diyojen, Roma İmparatoru sıfatıyla harp divânını topladı. Harp divânında alınan karar gereği, Türk Ordusunu imha etmek ve merkezleri konumundaki Rey, İsfahân, Hemedan'ı almak, işi kökünden halletmek için harekete geçti. 13 Mart 1071'de hazırladığı yaklaşık 200 bin kişilik muazzam ordusuyla yola çıktı. Dönüşte; Irak, Suriye, Mısır'ı da almak istiyordu. Bunun için bu üç bölgeye valilerin atamasını yola çıkmadan yaptı. Romen Diyojen'in hedefinde öncelikle Türklerin eline geçen Bizans'ın doğudaki en güçlü kalesi Malazgirt vardı. Malazgirt'e doğru yola koyuldu. Ordunun ağırlıklarını on binlerce hayvanın yanısıra beş bin araba taşıyordu. Devrin en gelişmiş pek çok silahın yanında 1.400 kişinin kullandığı büyük bir mancınık da vardı. Kusursuz şekilde donatılmış 200 bin kişilik ordunun İstanbul'dan hareket ettiği haberini alan Sultân Alparslan, Halep'ten harekete geçmeden önce ordu komutanlarından rapor istedi. Önüne gelen raporların özeti, Anadolu'da Bizans'ın önemli askerî üsleri ve lojistik depolarının tahrip edildiği, Bizans Ordusu bozulursa Anadolu kapılarının ardına kadar açılacağı yönünde idi. Hemen harekete geçti. İmparatoru karşılamak üzere doğuya yöneldi. İmparator ise Sultân Alparslan'ın Halep'ten ayrıldığını duyunca Sivas'ta önce harp meclisini topladı, durum değerlendirilmesi yapıldı. İmparator, Türkleri çok iyi tanıyan generaller Josef Trakhaniotes ile Nikeforos Bryennios'dan detaylı brifing aldı. General Bryennios öncü birliklerin başında güya Hz. İsa'nın çarmıha gerildiği altın haçı taşıyordu. Hafif süvariden oluşan öncü Türk Tümeniyle karşılaşılınca vuruşma kaçınılmaz oldu. Bizans öncü kuvvetleri bozguna uğradı. General Bryennios yaralı olarak İmparatorun yanına zor düştü. Türk öncü tümeninin ele geçirdiği altın haç Sultân Alparslan'a gönderildi. Sultân Alparslan bu arada, İmparatordan önce Malazgirt Kalesine ulaşmak için zorunlu yürüyüş emretmiş bu da özellikle Fırat'tan geçerken önemli zayiatlara yol açmıştı. Sonunda Malazgirt Ovasına ulaşıldı. Aylardan ağustos, günlerden Cuma idi. Malazgirt Ovasında yaklaşık 200 bin kişilik Bizans Ordusu, 54 bin kişilik Selçuklu Ordusu karşısında çok kalabalık gözüküyordu. Sultân Alparslan ordusunun başında cuma namazını edâ ettikten sonra secdeye kapandı namaz duâsını secdede yaptı. "Yâ Rabbi. Seni kendime vekil yapıyor, âzâmetin karşısında yüzümü yere sürüyor, uğrunda cihâd ediyorum. Ey Allah'ım. Niyetim Senin rızânı kazanmaktır bana yardım et." Sonra üzerinde beyaz elbisesi olduğu halde beyaz atına bindi. Bir nefer gibi dövüşeceğini göstermek için ok ve yayını bıraktı, yakın dövüş silahı olan kılıç ve gürzünü eline aldı. Askerlerine döndü şöyle seslendi; "Yiğitlerim. Eğer şehid olursam bu beyaz elbise kefenim olsun. Ben nefsimi Âlemlerin Rabbine adadım. Benim için şehâdet de, muzzafer olmak da bir saadettir. Allah ( c.c) zaferi nâsib ederse istikbâl bizimdir." Bu sözlerden sonra yüzünü Malazgirt Ovasında bekleyen Bizans ordusuna çevirdi, atını sürdü. Onunla birlikte inanmış ve adanmış 54 bin kişi ardından yürüdü. Türk Ordusunda herkes ne yapacağını gâyet iyi biliyordu. Orduda, Kutalmışoğlu Süleyman Şah, kardeşi Mansur ve yine Sultân Alparslan'ın kardeşi Yakuti Bey, Artuk Bey, Afşin Bey'in yanısıra Sav Tigin, Ahmed Şâh, İnal Bey, Gümüş Tekin, Mengücek Bey, Dilmaçoğlu Mehmed Bey, Aslantaş Bey, Danişmend Bey, Tavtavoğlu Bey, Saltuk Bey, Uvakoğlu Atsız ve kardeşi Çavlı Bey, Tarankoğlu Bey gibi gözü kara yiğit komutanlar vardı. Bizans Ordusunda merkezde İmparator, sol cenahta Aleates, sağ cenahta Nikeforos Bryennios, ihtiyatta Prens Andronikos vardı. 200 bin kişilik orduda Bizanslıların dışında Franklar, İskandinavlar, Almanlar, Normanlar, Slavlar, Gürcüler, Ermeniler, beş bin civarında