İtibar!

ŞU sıralar en sıkıcı uğraşlardan biri kafa patlatmak, bilginin zerre kadar değeri kalmadı artık. Ekranlardaki "kulaktan dolmalar" ya zeytinyağlı ya ithal etli. İçlerinde adına profesör denilen cahil adamlar bile var! Eskiden ayıp olan şeyler ayıp değil artık, adını küçük düşürmek büyüklük sayılıyor. Şiddetin ağzı kulaklarında, nefretin potansiyeli her geçen gün güçlenirken paranın kokusu her şeye yetiyor. Çocuklarımız adına ne büyük tehlikedir ki; "kaliteli insan sayısının artmasından endişe ediliyor!" Muhabbet bağları kurudu, dostluk bağlarının ipine un serildi. İhtiraslarımızı kontrol etmesi gereken ahlak yoldan çıktı. Yağ tenekelerine begonvil eken insanlar gittikçe azalırken kötülükler istiflenir oldu. Oysa bir zamanlar anıları biriktirmekti değerli olan kirleri değil. "Başkalarının alın terini yok edenlerin de ecel terleri dökeceği günler olacaktır" diyoruz da kimsenin umurunda değil. "Kuşlar gibi de yaşanır böcekler gibi de" diyoruz manzara değişmiyor. Vicdansızlık borsasında insanların hayatını ucuza kapatmak itibar görüyor. Daha önce de bu köşede işaret etmiştim de hırsımı alamamıştım. Yoksul gençliği birlikte yaşadığımız ama çok nadir görüştüğüm oldukça zengin biri vardı da bir süre önce tesadüfen karşılaşmıştık. Kaç yıllık hayalimi onun imkanlarıyla takas etmek istemiştim; "o kadar paran var da bir aşevi açmayı düşünmüyor musun" "Aman be Hakkı" demişti, "sen de vazgeçmedin şu eski solculuktan!" Bu durumda söylemem gerekeni dilimden de yüreğimden de esirgemedim. "Nasıl zengin olduysan oldun da sen de hiç vazgeçmedin bu şerefsiz yolculuktan!" Bir tecavüzcüyü savunan avukat gibi yapmıştı savunmasını; "şerefsizim her şeyi çalışarak kazandım!" Shakespeare'in "Size nasıl Geliyorsa" adlı oyunundan. "Sizde olmayan bir şey üzerine yemin ederseniz, yalan yere yemin etmiş olmazsınız." Oyunda şerefi üzerine yemin eden biri işaret edilirken not düşülmüş, "onun hiçbir zaman şerefi olmadı ki!" Bir de dipnot var; "ama