İstanbul!

İSTANBUL'UN dünlerinde en yoksul mahallelerde bile tiyatro vardı. Tiyatro aydınlığın sembolüydü, saygının, zarafetin ve gerçek sanatın. İstanbul karanlığa direnmekti, İstanbul sevmekti özlemekti. Sonrası uzun hikaye! Yere tükürenlerin birbirlerine şapka çıkaranlara karşı kazandığı zafer. Sonrası inleyen nağmeler. Bu şehirde güneş parası ve gücü olana doğdu, karanlıklar aydınlıkları boğdu. İstanbul "dingonun ahırı" oldu! Oysa İstanbul çeşmelerden su verdi bizlere, denizlerinden balık verdi, özgürlük verdi, her şeyden önemlisi delikanlı eğitimi verdi mahalle aralarında. Bizler de ona gençliğimizi verdik gözümüzü kırpmadan. Yerdeki çimenlerin üzerine yatıp yıldızlara bakan çocuklardık da kimseye yukarıdan bakmamayı o zamanlar öğrendik. Şimdi her gece yeni çocuklarını doğuruyor İstanbul, katillere çakallara yataklık ediyor. Şehrin her köşesinde trafik canavarları, uyuşturucu satıcıları, pezevenkler ve insanlara saldırmak için sudan bahane arayan haydutlar var. Parasıyla her şeyi yapma hakkına sahip olan sonradan görmeler var. Zarafet yok tahammül yok! Çocukların ve kadınların güvenle yürüyebileceği sokaklar her geçen gün azalıyor. Bu şehirde kağıt mendil bilmeyen yakası karanfilli zamanları gördüm ama bu kadar kötü insanı hiçbir zaman bir arada görmedim. Adamın evinin önünde bitirim gençler bira içiyor, adam da doğal olarak gençleri uyarıyor. Aldığı tepki klasik 'sana ne ulan!' Adam da kapıdan çıkıp bu terbiyesizliğe karşılık verme yürekliliğine soyunuyor. Bitirimlerden biri cebinden çıkardığı el kadar bıçağı adamın kalbine saplıyor, 2 çocuk babası 38 yaşındaki adam oracıkta ölüyor. Film sahnesi değil gerçek. Bizler Yeşilçam filmlerinde bir sarılma sahnesine ağlayan annelerin babaların çocuklarıyız. İlkokul diploması olmayan annelerin çocuklarına verdiği terbiyeyi şimdi üniversite mezunu anneler veremiyor. Ama bu şehrin eski güzelliklerini görmüş, insanlıklarına şahitlik etmiş olanlar için bu manzaralar acı veriyor. Bu acıyı gökdelenden bakanlar anlayamaz, başka şehirlerden gelip hazıra konanlar da anlayamaz. Özgürlüğü, komşuluğu ve arsaları çalınan annelerin babaların çocukları anlar. İstanbul'un o yoksul mahallelerinde büyürken bile terbiyesini takınan, babalarının