Güldürü!

HAFTA sonunda lapa lapa kar yağıyordu da karda yürümek için evimin önündeki parka çıktım. Adamın biri dökülen kar tanelerini sayıyordu parmak hesabı. Beyazlar giyinmişti de kendisine dikkatli baktığımı görünce "Sakın ha" dedi; "Fukaranın düşkünü" olduğumu düşünme!" Gülümsedim, "Ne giydiğiniz önemli değil" dedim, "Ayrıca fukaranın düşkünü olmak ayıp değil, ayıplanacak olan zalimliğe düşkünlük." "Seni tanıyorum" deyince arada bir ziyaretime gelen güzel insanlardan biri olduğunu düşündüm. Cebindeki kuş yemlerine yağan karın örtemeyeceği bir yer ararken, "Boş konuşan insanların televizyon ekranlarına bıraktıkları deliller cinayet romanlarında bile yoktur!" dedi. Aynı hava akımının etkisindeydik. "Dut ağaçları bu mevsimde meyve vermez ama bülbüllerin dut yiyene kadar konuşmaları vazgeçilmez alışkanlıklarıdır" dedim de; "Onları bülbüllerle bir tutmayalım" diye karşılık verdi. Daha önce sorumsuzluğa mahsuben yazdığım satırları cebinden çıkardığı kağıt parçasıyla önüme koydu. "Kendisinden önce dikilen ağaçları bile kurutanlar bir tane ağaç dikmediyse hangi yüzle konuşuyor" "Şu paranın gözü kör olsun" dedim! Kar yağışı hafiflemişti, kuşyemlerini cebinden çıkardığı renkli bir mendilin üzerine koydu ve kenara çekildi, kuşlar bir anda mendilin üzerine üşüştü. "Bütün canlıların ayakları değerlidir" dedi, "kuşların bileğine de gereğinden fazla yük binerse insanın bilekleri gibi ortadan çat diye kırılır." Verdiği şifreleri kırdığımı biliyordu, "Kimileri kuşlarla konuşur, kimileri ayağında hançerle dolaşır!" dedim. O sırada kardan adam yapıyordu çocuklar. Cebinden bir zarf ve kardan adamla süslenmiş bir kartpostal çıkardı; kartpostalın arkasına "Kardan adamın kalbi insafsızlarda yoktur" yazdı, zarfın içine koydu. "Ekmeğini aynı taştan çıkaranların bileklerine basanlara ve onlara arka çıkanlara göndereceğim bu kartpostalı!" Sonra da noktayı koydu, "Zalimlik duvarlarına assınlar" diye!" Birden devekuşu gerçeğine döndük. "Şu yükü taşır mısın" diye sormuşlar devekuşuna,