Gürcan Bilgiç

Sabah

Duvara çarpmak

Galler'in bizim karşımıza kalabalık bir defans ile çıkacağı kesin gibi. Kazanmak dışında çareleri yok. Ama kime karşı da oynadıklarının farkındalar; 10 kişi kaldığında yenemedikleri Türkiye. Montella maçın analizinde, bundan öncekilerde olduğu gibi rakibin direncine göre modelleme yapmak yerine, takım ezberinde diretti yine. "Yine" derken, santrfor

Özür dilekçesi gibi bir galibiyet

Alkmaar'daki "fiyaskonun" peşinden, taraftarla barışmak için böyle bir maça ihtiyaçları vardı. 90 dakika boyunca sahada bir Fenerbahçeli'nin istediği her şey vardı; kaçan goller, coşku, baskının peşine düşen bir kadro ve rakibi silen mutlak hakimiyet. Öylesine oynadılar ki, seyredenler bir sonraki golün ne zaman geleceğini beklemeye başladılar. Ve

Bu çaresizliğin açıklaması yok!

AZ'nin temposuyla kayıp bir ilk 45 vardı Fenerbahçe'nin hanesinde. Sakatlıklarla boğuşan rakibi, pas örgüsü ve dinamizmi ile ilk etapta merkezden söküp attı tüm planları. Fred kayıplar arasına karıştı, Maximin kendine çalım atmadı bir tek. Amrabat ve İsmail'in topun peşinden koşmasıyla da iyice kaleden uzaklaştılar. Buna rağmen Dzeko'yu kaleci ile

Hakeme rağmen iki takımı kutlamalı

Muhtemelen bu sezona damga vuracak maçı izledik. Bu kez sahadaki ve VAR'daki hakemlerin kararlarıyla çok "gürültü" çıkacak. Ama nihayetinde "şampiyonluk" maçı izledik. Vazgeçmeyen, isteyen, risk alan F.Bahçe karşısında, bu 90 dakikayı "sezonu kurtarma" maçı olarak belirleyen; oynayan Trabzonspor. Son saniyeye kadar heyecanı içinde taşıyan, kaçan go

Agresif oynadı

Dün gece Trabzon'da müthiş mücadele, maça damga vuran hakem ve VAR kararlarıyla ilginç bir maç izledik. Fenerbahçe ilk 15 dakikayı çok sıkıntılı geçirdi. Karşısında beklendiği gibi motive, hırslı ve agresif pres yapan bir rakip vardı. Sonra denge kuruldu ve F.Bahçe, En-Nesyri'nin mükemmel asistinde Fred'le skor avantajı yakaladı. İkinci devre yine

Taraftarın takımı!

Üç gün önce Manchester United karşısında "rüştünü" ispatlayan takımdı Fenerbahçe. Ölçüm aletlerine göre neler yapabileceklerini, daha ne kadar iyi olabileceklerini gösterdiler. Bu 90 dakika özellikle Mourinho'ya nasıl iyi bir kadrosu olduğunu hatırlatmakla kalmadı, oyuncu grubuna da öz güveni getirdi. Bodrumspor maçına da bu futbolun ne kadar yansı

Sonunda anladı!

Maçtan önceki basın toplantısındaki sorulara Mourinho'dan gelen hafif "kibirli" cevaplar, aslında hangi takımı çalıştırdığının farkına varması için gerekçe oldu. Kadıköy'de, uzun zamandır taraftarın beklediği "kazanmak için oynayan" Fenerbahçe'yi seyrettik. Vücut dili çok önemli. Yenik duruma düştüklerinde bile sahada vazgeçen tek kişi yoktu. Bu ru

Başıbozukluk

Eskiler, "Bile bile lades'' derler. Fenerbahçe, rakibin korkması gereken takım olmaktan çıktı, skor koruyan, rakipten çekinen bir hale geldi. Bunun adı "Doğru oyun'' da değil. Geçen sene 3 maçta öne geçtiği halde berabere kalarak puan kaybetmişlerdi. Bu sene daha 10. haftaya gelmeden bu sayı Göztepe ile beraber 2 oldu. Ne ön tarafın topu ayağına al

Bir başkalar!

Maçın ilk saniyelerinden itibaren "ne zaman gol olacak" diye beklemeye başladık. İlk yarı bittiğinde de sadece "Duvarı bir türlü deleceğiz ama nasıl" diye bakıyorduk maça. 2002'den sonra en yetenekli jenerasyonu yakaladık. Çok önemli takımlarda oynayan, ortalamanın çok üstünde ön tarafa sahibiz. Top kimin ayağına gelse "Bir şey yapacak" diye bekliy

Defansa 'helal olsun' diyorum

Neresinden tutsan, elinde kalacak bir maç izledik. Mourinho'nun Fenerbahçe'sini sahadan sildi Twente takımı. İki tarafta da üstündüler; taktik olarak da istediklerini alıyorlardı, fizik olarak da. Baskıyı kurdular ve hiç bırakmadılar. Nefes aldırmadan topun ve pozisyonların peşinde ördüler sahayı. Oyuncu kalitesi olarak rakibin çok üstünde olmasına