Lale Devri'ndeki eğlence, ramazanın başlamasıyla bir anda sona erdi

Lale Devri denince herkesin aklına çılgın eğlenceler gelir. Eğlencelerin doruğa çıktığı dönem de genellikle bahar aylarında olurdu. 1726 yılının nisan ayında devlet adamları yine eğlenirken bir anda bütün camilerin kandilleri yanıp ramazanın başladığı anlaşılmış, eğlenceye son verilince herkesin hevesi kursağında kalmıştı Viyana bozgunundan sonra kendisini toparlamaya çalışan Osmanlı İmparatorluğu, Venedik ve Rusya'yı mağlup etmişse de 1715-1718 harplerinde Avusturya'ya yenilerek Sırbistan'ın bir bölümünü kaybetti. Bürokrat kökenli olan Sadrazam Nevşehirli İbrahim Paşa, 1718'de Pasarofça Antlaşması'yla yaklaşık 35 yıldır süren savaş dönemine son verdi. Ancak savaşların bitmesiyle dertler sona ermemişti. 25 Mayıs 1719'da yaşanan deprem İstanbul'un bir kısmını yerle bir etti. Depremin arkasından gelen yangınla da Gedikpaşa'dan Kumkapı'ya uzanan sahil kül oldu. Sadrazam Nevşehirli Damad İbrahim Paşa'nın teşvikiyle Üçüncü Ahmed ve devlet adamları sakin ve huzur içinde olabilmenin yolunu zevke, sefaya dalmakta buldular. Barış, eğlence ve yenileşme dönemi başladı. İstanbul'da günlük hayat. EĞLENCENİN MEKÂNI KÂĞITHANE Lale Devri'nde bütün yapılanlar, meşhur eğlencelerin gölgesinde kalmıştı. Şehrin dört bir yanında yeni saraylar yapılmış, o zamanlar ismi Sâdâbâd olan bugünün Kâğıthane'sinde sıra sıra köşkler inşa ettirilmişti. Sadece Kâğıthane'de inşa edilen Sâdâbâd köşklerinin sayısı 120 idi. Saray bahçelerinde hemen her akşam binbir gece masalları yaşanıyordu. Çengiler ve köçekler en iç gıcıklayıcı rakslarını ederlerken İstanbul'un ileri gelenleri görülmedik eğlenceler buluyor, mesela yavru ayılarla güreş tutuluyor, maymunlar keçilerin üzerine bindiriliyor, üzerlerine mum dikilmiş kaplumbağalar bahçelere salınıyor, günlerce süren helva sohbetlerine dalınıyordu. Şair Nedim o günleri, "Gidelim servi revânım yürü Sâdâbâd'e" gibisinden mısralarla anlatırken Ebubekir Ağa, "Güzel ammâ ki ne âfet ne güzel" diyen nağmeler terennüm ediyordu. Devlet adamlarını ve zenginleri bir lale merakıdır sarmıştı. Hollanda'dan getirtilen lale soğanlarına keselerle altın ödeniyor, bahçeler bu lalelerle bezeniyordu. 19. yüzyılın sonlarında ramazanda Eminönü. Bütün bu çılgın eğlencelerin doruğa çıktığı dönem bahar aylarında olurdu. Fakat Lale Devri baharları ramazan ayı ile çakışınca herkesi bir hüzün kaplamış, eğlenceler aksamıştı. Lale Devri'nin isim babası olan Ahmet Refik, "Lale Devri" isimli kitabında ramazan ayında yaşanan hüznü çok iyi anlatır. 1726'dan sonraki birkaç ramazan, baharın en güzel zamanı olan nisan-mayısa denk gelmişti. 1726 baharında ramazanın gelmesine bir-iki gün kalmıştı. Eğlencenin son günleriydi. Üçüncü Ahmed, Beşiktaş'taki yazlık saray yerine Cağaloğlu'ndaki Ferahâbâd Kasrı'na gitmeyi tercih etmişti. Padişah, Sadrazam Nevşehirli İbrahim Paşa'yla birlikte 26 Nisan 1726 Cuma günü Ferahâbâd Kasrı'na gelmişti. Müneccimlerin yaptığı hesaba göre ramazan, 30 Nisan Salı akşamı başlayacaktı. Padişah ve yanındakiler cumadan itibaren mum ışığında doyasıya eğlenmeye başladılar. 29 Nisan Pazartesi gününe gelindiğinde eğlence devam ediyordu. Eğlenceye Ferahâbâd Kasrı'na pazartesi günü gelen dönemin vezirleri ve bürokratları da katılmıştı. Hiç kimsenin ramazanın o gün başlayacağından haberi yoktu. Üçüncü Ahmed ve devlet adamları eğlenirlerken birdenbire bütün camilerin kandillerinin yandığı görüldü. Bu ramazanın başladığının habercisiydi. Eğlence bir anda bitmiş, herkesin hevesi kursağında kalmıştı. Kandillerin yanmasıyla ramazanın başlamasından dolayı İstanbul halkı mutlu olurken, Ferahâbâd Kasrı'ndakiler şoke olmuşlardı. Ramazan hilaliyle ilgili bir belge. PADİŞAHA SORULMADI Padişahın emriyle durum araştırılınca kandillerin yanma sebebi anlaşıldı. Osmanlı döneminde ramazanın başlaması için yeni ayın, yani hilalin görülmesi beklenirdi. Ayasofya Camii'nin başkayyumu olan Arnavut Asım Efendi yanına iki kişi alarak yolda rastladığı herkese ramazan hilalinin görüldüğünü söylemişti. Bu haber yayılınca insanlar toplu olarak İstanbul Kadısı'nın önüne gitmişler ve ramazan hilalinin görüldüğüne dair şahitlik etmişlerdi. III. Ahmed ve Nevşehirli İbrahim Paşa "Ramazan sabit oldu, kandiller yakılsın, teravih namazı kılınsın" diye her kafadan bir ses çıkıyordu. Durum padişah ve halife olan Üçüncü Ahmed'e bildirilerek ramazanın başladığına dair onayının alınması gerekiyordu. Ancak haberi yayan Ayasofya Camii'nin başkayyumu Asım Efendi, padişaha sormadan kandillerin yakılması emrini verince bütün İstanbul camilerinde kandiller yakılmış, halk da teravih namazı kılmıştı. HILAL GÖRÜNÜNCE RAMAZAN BAŞLARDI Osmanlı İmparatorluğu döneminde ramazanın ne zaman başlayıp biteceği şimdiki gibi günler öncesinden belli olmazdı. Astronomi bugünkü kadar gelişmediği için insanlar ramazanın başlangıcını belirlemek için açıklık yerlerde gökyüzünü takip ederek yeni ayın doğuşunu beklerdi. Nesimi Yazıcı, Osmanlı döneminde "Rüy'et-i Hilal" meselesini teferruatlı olarak araştırmıştır. Ramazan hilalini tespit edebilmek için başta devlet görevlileri olmak üzere insanlar büyük bir çaba içerisine girerler ve bunun için kısa süreli