Gayrimüslimler, Türk hâkimiyeti altında asırlarca huzur içinde yaşadı

Türklerin gayrimüslimlere davranışı çağına göre çok ileri ve kendi döneminde mevcut olmayan bir anlayıştı. Onlarca millet, din ve mezhepten insanların kendi inanç ve dillerini koruyarak Osmanlı hâkimiyeti altında yaşamaları, insanlık tarihine Türk milletinin bıraktığı en önemli izlerden biri oldu

150 yıl önce Madrid'de, Paris'te, Berlin'de farklı dinlerden insanlar hemen hemen hiç yoktu. Hıristiyan hâkimiyetindeki Yahudiler de son derece zor şartlar altında dışlanarak yaşarlardı. Halbuki 900 yıl önce de, 500 yıl önce de, 150 yıl önce de Türkiye'de farklı millet, din ve mezhepten insanlar Türk hâkimiyeti altında yaşadılar.
Batı'nın insan hakları edebiyatı yaptığı günümüzde ise Müslümanlara karşı uyguladığı ayrımcılık ve düşmanlık iyice su yüzüne çıktı. Yükselen İslamofobi, Müslümanların hak ve özgürlüklerine karşı büyük bir sorun haline geldi.
İNANÇLARA KARIŞILMADI
Osmanlı Beyliği, Hıristiyanların yoğun olarak bulunduğu bölgelerde kurulup genişlemişti. Osmanlılar, bu yüzden beyliğin ilk dönemlerinden itibaren gayrimüslimlerle ilişki içindeydiler. Osmanlı İmparatorluğu'nda en büyük gayrimüslim topluluk Ortodokslardı. Gregoryen Ermeniler, Yahudiler ve Katolikler diğer gayrimüslim topluluklardı.
Osmanlı topraklarında bir kilisede ayin.
Fatih, fetihten sonra İstanbul zorla aldığı bir şehir olmasına rağmen Hıristiyanların burada yaşamasına müsaade ettiği gibi, kaçanların geri dönmesi için de çaba sarf etti. Bizanslı birçok Rum da gerek Müslümanlığı kabul etsin gerekse etmesin Osmanlı Devleti'nin hizmetine alındı.
Osmanlılar, kendi idareleri altına giren Hıristiyanlar ve Yahudilerin özel vergileri ödemeleri şartıyla inançlarına karışmadı. Kendi dini liderlerini seçmelerine, kutsal mekânlarını ziyaret etmelerine, ibadetlerini sürdürmelerine müsaade etti.
Bir yer fethedildiğinde genellikle o şehrin en büyük kilisesi camiye çevrilirken, diğer ibadet yerlerine dokunulmuyor, ancak yeni kilise inşasına da izin verilmiyordu. Osmanlı yönetiminde gayrimüslimler, Müslümanlardan farklı olarak "cizye" adlı bir vergi verirlerdi. Başka dinlerden olan kişilere baskı yapan ve ibadet yerlerine zarar veren Müslümanlar cezalandırılırdı.
Osmanlılar, idareleri altında bulunan gayrimüslimleri Müslümanlaştırma siyaseti takip etmediler. Bu durum kimsenin din değiştirmeye zorlanamayacağı yönündeki klasik İslam anlayışına dayanmaktaydı. Bu yüzden imparatorluk döneminde Boşnak ve Arnavutlar dışında büyük oranda Müslümanlaşan topluluk yoktur.
AVRUPA'DA MÜSAMAHA YOKTU
Osmanlı İmparatorluğu'nda Müslüman olmayanlar din değiştirmeye zorlanmadan devletin tespit ettiği kanunlar çerçevesinde ibadetlerini yerine getirip yaşama hakkına sahiplerken, aynı durum Avrupa'da yoktu. İspanya'da 1492'de Gırnata'nın düşüşünden sonra bir müddet Müslümanlara karışılmamış, ancak daha sonra zorla Hıristiyanlaştırma faaliyeti başlamıştı. Hıristiyan olmayı kabul etmeyenler ya öldürülmüş ya da Osmanlı gemileri tarafından İspanya'dan alınarak Afrika'ya götürülmüşlerdi. Avrupa'da başka dinlere karşı müsamahasızlık yalnız Müslümanlar için değil Yahudiler ve diğer Hıristiyan mezhepleri için de mevcuttu.
1908'de İkinci Meşrutiyet döneminin başlaması, imparatorluğun parçalanmasını önlemek ve başka dinlere mensup farklı milletlerle bir arada yaşamak için son bir çabaydı. Ancak İngiltere, Fransa ve Rusya gibi dönemin büyük devletlerinin müdahaleleriyle bu mümkün olmadı.
Birinci Dünya Savaşı sonunda Osmanlı İmparatorluğu'nun sona ermesiyle birlikte 600 yıllık dönemde onlarca millet, din ve mezhebin kendi inanç ve dillerini koruyarak Türk hâkimiyeti altında yaşamaları, insanlık tarihinde Türk milletinin bıraktığı en önemli izlerden biri oldu. Osmanlı İmparatorluğu'nun gayrimüslimlere davranışı, çağına göre çok ileri ve kendi döneminde mevcut olmayan bir anlayıştı.
Bir Yahudi cenazesi.
HUKUKİ STATÜLERİ BELLİYDİ
İslamıyet'ın