Vermezler, ama hakkıdır

Önce savaşan tarafları bir araya getirdi. Ukrayna'da füzeler, roketler, mermiler havada uçuşurken Rusya ve Ukrayna heyetlerini aynı masaya oturttu. Her iki tarafça ayakta alkışlandı. Samimi olsalar da olmasalar da bu görüntüye dünyanın dört bir yanından övgüler geldi. Savaş devam ederken çok ciddi tedarik sıkıntıları baş gösterdi. Dünya gıda fiyatları yükseldi. Küresel ölçekte bir tahıl sıkıntısı başladı. Başta Avrupalı liderler olmak üzere herkes kara kara düşünmeye başladı. Yine Erdoğan devreye girdi. Dünya panik içinde kıvranırken, O çözüm odaklı çalıştı. Yoğun ve zorlu bir diplomasi mesaisi ortaya koydu. Savaşan tarafları bir defa daha İstanbul'da bir araya getirdi. Ukrayna'nın elinde bulunan yaklaşık 20 milyon ton tahılın ihtiyacı olan ülkelere ulaştırılması için bir koridor açılmasına öncülük etti. Yine başardı, bunun için İstanbul'da imzalar atıldı. Bütün dünya derin bir nefes aldı. Anlaşma ile birlikte bir anda dünya tahıl fiyatları düştü. Kimi batılı açıktan "bravo" dedi. Kimisi Erdoğan'ın bu başarısı üzerinden siyasi hasmına yüklendi. Kimi de mecburen ve yarım ağızla da olsa Türkiye Cumhuriyeti'nin Başkanını kutlamak zorunda kaldı. Böylece Rusya ve Ukrayna, savaşın başından bu yana mevzi ve kısıtlı da olsa ilk barış anlaşmasının altına imza atmış oldu. Bu imzalarla savaşın nihayete erdirilmesine ilişkin bir ümit ışığı da belirdi. Bu gerçekten de küçümsenmeyecek büyük bir başarı. Sadece ekonomik değil, insani yönleri de var. Eğer bu hamle başarı ile sonuçlanmasaydı, Afrika'daki açlık krizi daha da derinleşecekti. İyi, güzel de bunu taçlandırmak gerekmez mi Mesela, önümüzdeki dönem Nobel Barış Ödülü'nün T.C Başkanı Erdoğan'a verilmesi isabet olmaz mı Olur elbette. Hem de rakipsiz bir şekilde ittifakla bu ödülün Recep Tayyip Erdoğan'a verilmesi gerekir. Vermezler ve vermeyecekler tabi ki. Bu da onların eksisi ve onların ayıbı! Biz dünyayı rahatlattık. Ancak, ortaya çıkan bu sonuç, bize de büyük prestij ve güç kazandırdı. İşin başında bir Türk amirali olacak.