Bugün!.. Gazetecilikte 45. yılım...

Sevgili okurlarım, bugün7 Şubat 2022...Gazeteciliğe bundan tam45 yılönce bugün, 7 Şubat 1977 günü Milliyet gazetesinde ekonomi muhabiri olarak adım atmıştım.Ben de artık 45 yıllık kıdemli bir gazeteciyim!Yıllarne çabuk geçti...Benim için manevi açıdan çok önemli olan bu günde ve yarınki devamında, size gazetecilik yıllarımın hesabını kısaca vermek istiyorum. Sanırım bir yazıya sığmayacak, o nedenle salı günü de aynı konuyu sürdüreceğim.Gazeteci olmayı ömrüm boyunca hiç düşünmemiştim. Kamu çalışanı idim. Çeşitli gazetelerde ve dergilerdeisimli, isimsizveyatakma adlayazılarım ve yazı dizilerim çıkardı ama bu mesleğe girmek hiçbir zaman aklımın ucundan bile geçmemişti.Gazetecileri dışarıdan hep"ulaşılması zor, dört dörtlük, her şeyi bilen" insanlar olarak görürdüm! Gerçekleri işe başlayınca yavaş yavaş öğrenme fırsatı buldum!ODTÜİdari İlimler Fakültesi mezunu idim ve gazeteci olana kadar iki ayrı kamu kuruluşundan kovulmuştum. İlki1969yılında,Devlet Planlama Teşkilatı'ndan, Müsteşar Turgut Özal tarafından.İkincisi1976yılındaPetkim'den, sağcı Milliyetçi Cephe hükümeti döneminde sendika kavgası nedeniyle DİSK'e bağlı sendikaüyesi idim,Türk-İş'e geçme baskılarına direndim ve sonuçta kovuldum.Sonraki yıllarda bir kovulma daha yaşadım.2007yılındaAKP iktidarının baskısıyla Hürriyet gazetesinden!Bu üç kovulma olayı da, boynumda asılı olan şeref madalyalarıdır.Uğur Mumcu'yla...1970'li yıllardaMilliyetbugünkü gibi çökmüş durumda değildi. Öldürülen rahmetliAbdi İpekçi'nin yönetiminde Türkiye'nin en saygın birkaç gazetesinden biriydi. Bu gazetenin kurucusuAli Naci Karacanadına her yıl düzenlediğiKaracan Yazı Yarışmasıvardı.Gazeteci olanlar katılamazdı. Gazete her yıl belli bir araştırma konusu verir, katılanlar bu konuyu işler, değerlendirmeyi ciddi bir jüri yapardı. Buraya iki kez katıldım, yüzlerce eser arasında ikisinde debirincilikkazandımVe İstanbul'a gidip iki ayrı zamandaAbdi İpekçi'nin elinden ödül aldım. Ülkenin en önemli gazetecisi ile böylece tanışmış oldum.Petkim'den de kovulunca çaresiz kalmıştım. Devlete beni bir daha almazlardı. Ticaret kafasından yoksundum ve tek çare gazetecilik olacaktı. Gazetenin Ankara temsilcisi rahmetli Orhan Tokatlı'ya gittim. O aracılık yaptı,AbdiBey beni ekonomi muhabiri olarak başlattı. Oysa ben siyasi muhabirlik istiyordum ama o koşullarda pazarlık gücüm yoktu. Abdi Bey'in sözünü hiç unutamam. "Ekonomi çok güncel olacak, siz ekonomiye bakın" demişti.Böylece35yaşımda, en alt kademeden başladım.Torpilim, adamım yoktu, hiçbir zaman da olmadı.Aziz Nesin'le...Gazetecilikte ilk günüm olan7 Şubat 1977'yi hiç unutmam. Adeta bacaklarım titriyordu. Bu benimsonşansımdı. Ya bu meslekte başarılı olacak, ya da yok olup gidecektim.O sabah gazetenin Ankara bürosuna geldim, ne yapacağımı bilmiyorum. Haber yazmayı bilmediğim gibi, daktilom bile yok. Öylece boş oturuyorum. Öğlen oldu, istihbarat şefi rahmetliOrhan Durukoridorda bağırıyor:"Ulan bu ne rezalet. Çabuk bulun bu herifleri, gelsinler. Öğlen olmuş, haberim olmadan kaçıp yemeğe gidiyorlar. İşe gönderecek foto muhabiri bulamıyorum. Ayıptır be!.."Meğer iki foto muhabiri de dışarı tüymüş!Geldik öğleden sonraya. Yine boş oturuyorum. Bu kez koridordan başka sesler yükseldi:"Allah senin belanı versinVur, kırYapma, tutmayın beni!.."Koridor inliyor. Odadan dışarı çıktığımda gördüğüm manzara, o sabah tanışmış olduğum spor servisi şefi rahmetliDevrim Sağıroğlu, tanımadığım birini dövüyor, hırsından kapılara tekme yumruk atıyor. Dayak yiyenin gazetenin matbaa müdürüMahmutolduğunu sonra öğrendim.Bu iki olaya daha ilk gün tanık olunca rahatladım:"Ohhh, gözümde büyüttüğüm bu gazeteci milleti de bizim gibi sıradan insanlarmış!"Mesleğin içinde yaşadıkça daha neler görecektim!Zeki Müren'le...Şansım gazetecilik açısından yaver gitti! Bir süre sonra ekonomi tıkandı, Türkiye döviz darboğazına girdi. Artık her olay benim için haberdi. Ankara'daki bütün çevremi, arkadaşlarımı seferber ettim, önüme yağan ekonomi haberlerini yazmaya başladım. Gece gündüz çalışıyordum. Böylece Emin Çölaşanismi basın piyasasında tanınmaya başlandı.Ancak, sadece ekonomiyle yetinmiyordum. Bazen siyasi konulara giriyor, bazen de gazetenin o dönemde yayınlananmizah ekineyazılar gönderiyordum.İlkengellemeveboğmagirişimleri o zaman başladı. Ekonomi haberi dışında bir şey yazmamı istemiyorlardı. Kafa tuttum, alttan almadım, yazmayı sürdürdüm.Yıl1979. AbdiBey öldürüldü. Sonrasında gazeteyi işadamıAydın Doğansatın aldı. Gazetenin başına da bir süre sonra, gazeteci olmayan Tarhan Erdem'i getirdi.İşte o zaman,Tarhan Erdemdöneminde tamamen devre dışı kaldım. Artık hiçbir haberim gazeteye girmiyordu. O kadar ki, günün birinde beni istifaya zorlamak için elime"İstanbul'a atandınız"diye bir tebligat tutuşturdular! Böyle bir atama olayı Türk Basını'nda ilk kez oluyordu. Yine direndim, İstanbul'a gitmedim. Milliyet'te yaşadıklarımı, belgeleriyle birlikte Önce İnsanım Sonra Gazeteci isimli kitabımda anlatmıştım.Sıradan bir muhabirdim, o direnme gücünü nasıl bulduğuma bugün bile hayret ederim.Gün geldi, patronAydın Doğan,gazeteyi batırmak üzere olanTarhan Erdem'e yol verdi ve Milliyet'in başına (sonra o da öldürüldü) rahmetliÇetin Emeç'i getirdi. Hiç tanımadığım ÇetinBey birkaç gün sonra beni arayıp bir isteğini söyledi:"Siz bundan sonra her pazar günü için ilginç bir söyleşi yapın. Söyleşi uzun ve tam sayfa olacak. Size güveniyorum"Bana