JEOKÜLTÜRÜN DEMOKRASİYE ETKİSİ

En basit tanımıyla kültür insanın doğada var olabilmek için yaptığı her şeydir. Jeokültür ise coğrafyanın kültüre etkisi anlamına gelmektedir. Küreselleşmeyle birlikte jeokültürün kapsamı bir ülkenin sınırlarını aşmış o ülkenin jeopolitik önemine bağlı olarak daha geniş coğrafyaların ve bu coğrafi alanlardaki toplumların kültürel ve siyasi olarak bir ülkeyi etkileme derecesi açısından önem kazanmıştır. Dolayısıyla Türkiye açısından jeokültür doğu-batı ve kuzey-güney alanlarının tamamını kapsamaktadır. Tamam kapsıyor da ne oluyor diye soracak olursak işte burada demokrasinin her yerde aynı şekilde işlemediğini anlıyoruz. Demokrasi temelde seçmen iradesi demektir. Örneğin kuzeyimizdeki Avrupa ülkelerindeki kolektif güvenlik yapısının o ülkelerdeki insanları ekonomik, bireysel ve çıkarcı şekilde daha minimalist siyasi amaçlarla hareket etmeye yönelttiğini görüyoruz. Ortadoğu ve Afrika ülkelerine bakacak olursak çoğu ülkedeki otokratik yönetimler sebebiyle insanlar demokrasiyi baştaki kişinin otoritesi nispetinde algılayabilmekte, kanıksanmış çaresizlik toplumların perişan yaşamlarının değişmeyeceğine olan toplumsal inancı pekiştirmektedir. Dolayısıyla başa kim gelirse gelsin halk için değişen bir şey olmamaktadır. Bu nedenle gerek gelişmiş gerekse az gelişmiş toplumlar sahip oldukları jeokültürel sistemlerin etkisiyle oluşan yerleşik lokal bilinçten dolayı, makro düşünmek zorunda kalmazlar veya bu zorunluluğu çok az hissederler. Gelişmiş toplumlarda onlar için ülkenin geleceğine sari makro projeksiyonlar üreten elit kitlenin varlığı, az gelişmiş toplumlarda ise toplumsal kaderin gelecekte de değişmeyeceğine olan olumsuz inancın yerleşikliği, demokrasinin o ülkelerde mikro seviyede işlemesine neden olur. Türkiye'de durum nasıl diye bakacak olursak bizde demokrasinin biraz daha farklı işlediğini veya işlemesi gerektiğini görürüz. Zira bizler Türk devleti olarak kolektif güvenlik sisteminden yoksunuz. NATO'ya üye olmamız bizlere tam bir güvenlik garantisi sağlamaz ki bunu pek çok defa tecrübe ettik. Avrupa ve Amerika'nın güçlü kolektif güvenlik yapıları onlara seçmen iradesini etkileyebilecek iç ve dış etkileri minimize etme imkanı sağlarken bizde durum çok farklı. Türkiye son beş yılda sosyal medya ve diğer iletişim araçları kullanılarak en fazla algı mühendisliği yapılmaya çalışılan dünyadaki ilk üç ülke arasında yer almaktadır. Ve Türkler tarih boyunca hep yalnız kalmıştır. Jeokültürel olarak tarihsel kökenlerimiz, inançlarımız ve sahip olduğumuz vatan topraklarının jeopolitik önemi nedeniyle bundan sonra da bu değerli yalnızlığımız devam edecek gibi görünüyor. O yüzden bizler kendi işimizi kendimiz görmek zorundayız. Kendi gücümüzle ayakta kalmak ve var olmak zorundayız. Ve yine o yüzdendir ki seçimlerde sadece ekonomik ve bireyselci değil aynı zamanda ülkemizin kaderini ve bekasını da düşünmek zorundayız. Hedefte olduğumuzu unutmayalım. YENİ KÜRESEL SİSTEMİN KODLARI 14 MAYISTA BELİRLENECEKDünya üçüncü küresel kapışmaya doğru hızla sürüklenirken taraflar da diğer ülkeleri kendi saflarında tutmak için dizayn operasyonlarına hız verdiler. Küresel sistemde ancak güçleri eşit olanlar arasında ittifaklar kurulur aksi takdirde güçlü olan zayıf olanı çeşitli emperyalist yöntemler kullanarak kendisine tabi kılmaya çalışır. 2010 yılında Tunus'ta başlatılan Arap Baharı (!) diye adlandırılan yangınla pek çok ülke tarumar edilip küresel güçlerin hizmetine geçirildi. Yunanistan işgal edildi, Suriye ve Irak parçalandı. Aslında bu süreçte Türkiye'nin de parçalanması amaçlanmışken Türkiye dayandı. Daha sonra Türkiye'de 15 Temmuz kalkışmasıyla amacına ulaşamayan emperyalistlerin şimdilerde son ümidi 14 Mayıs seçimleri. PKK'nın içinde olduğu yapı mı yoksa milli irade mi kazanacak