Sırtımızdaki çuval

Bilince çıkarmadığımız şey hayatta kader olarak karşımıza çıkar, demiş sıkı düşünür Jung.
Sırtımızda görünmez bir çuval vardır ve oraya ana babamızın hoşlanmadığı şeyleri atarız. Onların sevgisini kazanmak için yaparız bunu. Okula başladığımızda çuval büyür. Öğretmenlere gelir sıra. İyi çocuklar böyle şeylere öfkelenmezler, derler. Biz de alırız öfkemizi atarız çuvala. Liseye geldiğimizde akranlarımızla uyum sağlamak için şişiririz çuvalı. Halim selim taraflarımızı atarız çuvala, daha bir yırtık görünüz, diğer çocuklar "vay be kanka!" desin isteriz.
Çuval gittikçe büyür. Toplum, ülke şu bu çuvalı doldurur durur. Genel geçere uymayan duygu ve düşüncelerimizi atar dururuz sırtımıza...

Farklı kültürler farklı içeriklerle doldurur. Bazı kültürlerde cinsellik çuvala konur. Başka kültürlerde bireysellik ve yaratıcılık. Diğerlerinde merhamet ve şefkat "Kezbanlık" ve eziklik diye çuvala atılır. Çuval, lise bittiğinde tır kamyonu olmuştur.
İnsan 20'li yaşlara kadar hangi parçalarını çuvalın içine koyacağıyla uğraşır. Ömrümüzün geri kalanında da tekrar geri çıkarmaya...
Robert Stevenson bir gece uyandı ve gördüğü rüyasını karısına anlattı. Kadın onu bu rüyayı yazıya geçirmesi için teşvik etti. Böylece ortaya Dr. Jekyll ve Mr. Hyde çıktı. Gündüz insan, gece hırt!
Bir adam başkalarının iyiliğini düşünen şefkatli bir doktor olabilir. Ne var ki çuvalın içindeki kendine has bir kişilik edinir. Hikâye der ki çuvala hapsedilen günün birinde şehrin bir başka yerinde tekrar ortaya çıkar. Baktığınızda öfkeli bir kuyruksuz maymunu andırır...
Çuvalın içine tıkıştırdığımız cinsellik, vahşilik, özgürlük gibi şeylerin hepsi en ilkel hallerine geri dönerler. Çuvalını 45 yaşında açan kadın veya erkek göz ucuyla bakar ve duvarda sokaktan geçen korkunç bir yaratığın gölgesini görür. Böyle bir şeyi kim görse nutku tutulur.
Dünyevi kültürlerde birçok erkek içindeki dişil tarafı çuvala koyar. Bu erkeklerin içlerindeki kadın çoktan onlara düşman kesilmiştir. Böyle bir adam aynı zamanda dış dünyadaki kadınlardan da bolca düşmanlık görür. "İçerisi nasılsa dışarısı öyledir" diyen gizli bir kural vardır sanki.
Bir kadın dişiliği ile onaylanmak istediğinden içindeki erkek yanları çuvala koymuşsa, yirmi sene sonra kendine karşı düşmanlaştığını görür. Birlikte yaşayacağı saldırgan bir erkek bulmak, suçlayabileceği birini temin etmek basıncı belki azaltabilir. Bu arada hem içindeki hem dışındaki erkek tarafından reddedildiğini de muhakkak sezecektir...

Kişiliğimizin sevmediğimiz yanlarıyla yüzleşmeden onları çuvala attığımızda büyük bir düşman kazanmış oluruz. Öfke böyledir, çuvaldan kaçar ve herkese saldırır. Shakespeare'in şiiri bu iç isyanları anlatır. Tehlikede olan daima kraldır! Çünkü kral biziz. Sırtı çuvallı garip bir kral.