Metaverse: Mağaraya geri dönüyorlar

Bir mağara düşünün. Girişi boydan boya gün ışığına açık bir yeraltı mağarası. İnsanlar bu mağarada çocukluktan beri siber zincirlere vurulmuşlar. Dijital bir hapishanedeler. Ne yerlerinden kıpırdamaları ne başlarını çevirmeleri mümkün. Yalnız ekranları görüyorlar, ışık arkalarından geliyor. Uzakta, görünmez bir piramitte oturan züppe diji-tanrıların yaktığı ateşten! Ateşle aralarında bir yol var, yol boyunca elektrik verilmiş dikenli tellerle korunan bir duvar. Hokkabazları seyircilerden ayıran setleri bilirsiniz, üzerlerinde kuklalarını sergilerler, öyle bir sanal duvar işte... Ve insanlar düşünün, ellerinde tabletler, telefonlar, aletler. Datalardan imal edilmiş insandır, hayvandır, mekândır, avatarlar... Deniz gören sanal arsa şeyleri, zamazingolar... Dijital parayı bastırıp istediğini alabiliyorsun... İnsanlar ekranlarla kaplı bir duvar boyunca oturmaktalar. Ağızlarında mikrofonlar, şakaklarından sarkan kablolar ve gözlerinde dalgıç gözlükleri... "Garip bir tablo bu" diyeceksiniz, haklısınız. Bu evet, özgürlük yerine pazarlanan bir gönüllü esarettir... Ömür boyu başlarını çeviremeyecek, kendilerini de arkadaşlarını da arkalarından geçen nesneleri de ekranlara vuran gölgelerden, suretlerden izleyecekler. Şimdi de mağaranın yankılandığını düşünün. Dışarıdan biri konuştu mu, esirler gölgelerin konuştuğunu sanır, değil mi Çünkü büyük patronlar, tekno-tiranlar nasıl isterlerse öyle yönlendirirler bu köleleri... Kısaca, o köleler için tek bir gerçek vardır: Dijital gölgeler... Tutalım ki ekranlara bağlayan sanal zincirlerini çözdük, bu esirleri bağımlılıklarından kurtardık. Ne olur derseniz, fecaat bir şey olur derim size! Ayağa kalkmaya, başını çevirmeye, yürümeye, ışığa bakmaya zorlanan esir acayip bir acı duyar gün ışığından. Gözleri kamaşır, kopyalarını görmeye alıştığı cisimleri tanıyamaz. Biri ona: "Ömrün boyunca gördüklerin ıvır zıvırdı, işte şimdi gerçekle karşı karşıyasın," diyecek olsa... Sonra da gerçek eşyaları gösterse, "bunlar nedir" diye sorsa, apışıp kalır... Kapatıldığı teknolojik mağaradaki yanılsamaları, ona elle tutulur bir şekilde gösterilenden çok daha gerçek sanır! Bir de düşünün ki tutsağı mağaradan çıkarıp dik bir patikadan güneşin aydınlattığı bölgelere sürükledik... Bağırdı, yanıp yakıldı, öfkelendi, "Bu ne ya" dedi... Kulak asmadık. Gün ışığına yaklaştıkça gözleri daha çok kamaştı. Gerçek nesnelerin hiçbirini seçemez oldu. Sonra yavaş yavaş alıştı aydınlığa. Önce gölgeleri fark etti, arkasından insanların ve cisimlerin suya vuran akislerini... Akşam olunca göğe çevirdi bakışlarını, ayı gördü,