Öksürmenin faydaları

Geçen gün sevdiğimiz yazar Mustafa Kutlu, "Nasip" başlığında bir yazı neşredince, ben garip bencileyin de oturdum nasip-kısmet üstüne düşündüm.
İki tasavvufi hikâyenin üstünde diz kırdım, mevzunun peşine düştüm...


İlk hikâyede adamın biri, "Allah'ım benim ağzıma kaşığı sen sokmadığın sürece hiçbir şey yemeyeceğim" der ve yola düşer. Aç biilaç bir köye gelir, misafirhaneye gider oturur. Hemen dibinde ağanın evi vardır. Köy ağasının çocuğu hastadır ve tüm ısrarlara rağmen hiçbir şey yememektedir. Sonunda ailenin yakarışlarına dayanamayan çocuk, misafirhanede tek başına oturan amcayla birlikte yemek yiyebileceğini söyler. Aile çocuğu kaptığı gibi envaiçeşit yemeklerle birlikte adamın yanına getirir. Fakat bizimki kararlı olduğu için daveti kabul etmez. Kendisine durum anlatılsa da olmazlanır durur. Bunun üzerine çocuğuna tutkun ağanın tepesi atar ve adamlarına, "şu adamın ağzını açın ve yemeği zorla yedirin!" emrini verir. Adamları da bizimkine tekme tokat yedirirler. Çocuk da yemeğini yer. Dervişin ağzına harbiden kaşık sokulmuş olur...

İkinci hikâyenin kahramanı da aynı şekilde midesinde gurultularla dağ bayır dolaşırken, piknik yapan bir guruba rastlar. Bir ağacın arkasına saklanıp oturur. Mangal kokuları burnuna geldikçe açlığı şiddetlenir. Ama kimseden bir şey istemez. Bekler ki onlar görüp davet etsinler. Lakin piknikçiler kendi âlemlerinde oldukları için kimse onun mevcudiyetini fark etmez. Yerler, içerler, derken akşam olur. Artan yemekleri geri götürmek istemezler. Kendi aralarında, "bu kalanları da kurtlar, kuşlar yesin birader" diye konuşurlarken, kahramanımız oturduğu yerden "öhö öhö" diye öksürüp varlığını belli eder. Bu sesi duyan elemanlar, "yahu burada birisi varmış" diyerekten bakarlar ve de garibanın açlıktan kadide dönmüş hâlini görünce tüm artan yiyecekleri önüne getirip korlar. Bizimki yemekleri yerken, "Allah'ım verirsin de öksürmeden vermezsin!" diye mırıldanır.

Denir ki, genelde insanlar bu ikinci gruba dahildir. Nasip kapılarının açılması için gayret etmeleri gerekir. Çünkü Hakk kapıyı açmak için çalışma ister. Yani kısmete sıçramak lazımdır. Sıçramak için de kıpırdamak, hareket etmek.
Birinci gruptakiler içinse ağzımızdan çıkana dikkat etmek gerektiği söylenir. Armut piş ağzıma düş tayfasının başına maazallah türlü türlü işler gelir. Kısmetine dayak düşenlerden bahsedilir.
Bu iki hikâye, tasavvufta naz ehli denen Allah âşıklarını anlatır. Şu da bir gerçektir ki, fazla naz aşık usandırır. O raddelere gelmemek en iyisidir...
Hadisenin öteki yanı derseniz, şöyledir: İnsanların ihtiyaçlarını giderecek kadar bir varlığa sahip olmaları yeterlidir. Halk arasında "Allah çok verip azdırmasın az verip üzdürmesin." diye bir söz vardır. Her şeyin çoğu zarardır. Azgınlığa, şımarıklığa ve de bıkkınlığa neden olur.