Mevlâna'nın kolundaki Goethe

Bazı konular Büyük İnsanlık Düşüncesini, Doğuyu, Batıyı, toptan dünyayı anlamak için birebir. Goethe'nin İslam irfanına, tasavvufa, Mevlâna'ya duyduğu hayranlık böyle...

Fakat tabii biz henüz Celaleddin Rumî'ye turistik bir gösteri gözüyle baktığımızdan, bütün dünyanın bildiği şeye, Batının büyük insanlarına ilham olan büyük bilgelerimize ecnebi...

Bile değiliz...

"İçine işlemesini istersen Hakkın

Hisset neye hak dediğini Allah'ın.

Ancak saf bir aşkla yanıp tutuşan,

Bilinir Rabbü'lâlemîn tarafından."

Diye yazan Goethe, Divanı'nda Doğu ile Batı'nın düşünce tarzlarını birbirine taşırması gerektiğinden de söz etmiş...

Fikrimce, dünyayı etkilemeye devam eden Mevlâna Celaleddin'inin şiirli bilgeliği; Müslümanları özgürce yürümenin ve kendi özüne (Kendözüm) güvenmenin odağından koparıp kuru bir kalabalık olarak görmek isteyen tahammülsüzlere karşı çekilmiş bir Hakk ve de hakikat resti...

Ruh zenginliğinden, iç aydınlanmadan ve zarafetten ziyade şekle, görüntüye itibar edenler, yahut İslamofobik saplantılardan kendini kurtaramamış entelektüeller, Mevlânâ'nın şiirini anlamakta zorlanmışlar.

Zorlanırlar...

Öte yandan eskiden beri bir kısım kıt idrakli ilahiyatçı; birbiri peşi sıra coşkun bir nehir gibi Anadolu'ya akıp duran erenler silsilesine toptan kaş çatmış, Mevlânâ'nın büyük bilgeleri (Feridüddin Attar) içeren çağlayanlı felsefesinden uzak durmaya çalışmıştır.

Neyse ki Mevlâna'nın Allah-Kitap-Peygamber aşkı karşısında kayda değer bir varlık gösterememişler. Ki gösteremezler...

Mevlâna'nın fikir dünyası bereketli bir hikmet, insanın iç dünyasına ışıklar yakan bir üst bilinç yoludur. Bu itibarla onun sözleri, "Kendini bulma-Kendini bilme" peşindeki insana el vermekle kalmaz, bilakis aynı zamanda Kur'an-ı Kerim'in yeni bir açılımını ve yorumunu da mümkün kılar. Tefsir eder.

Mevlâna Celaleddin Rumî şiirinde saklı olanı, ifade edilemeyeni, ruhun deruni şarkısını terennüm etmiştir. Dili tek kelimeyle gaybın, bilinmez âlemin pırıltılı dilidir.

Mevlânâ'nın dehâsı ve büyüklüğü şuradadır:

O akıl ile duyguyu, sözü, müziği ve dansı vecd ile sentezlemesini bilmiş. Şiirle, duygu dünyasını bestelemiş, musikiyle ruha nota yazmış, bireyi sema ile de ilâhî birliğe, yaratılışın (zübde-i âlemine) göz bebeğine uçurmuştur. Böylece kim olursa olsun herkese, kendi yükünden kurtulup tevhide, vahdete yaklaşma ve hatta bu vahdet denizinde bir inci olabilmeye imkân vermiştir.

Sema, Muhammedî hakikati anlayanların ereceği büyük coşkunun tezahürü. Gösterişin değil, Rumî'nin Sema'sında ruh arınır, varlık cam bir küre gibi şeffaflaşır...