Herkesin ritüeli kendine

1930'larda şehirlerde yılbaşı çiçeği satılıyormuş. Şehirler derken İstanbul, Ankara, İzmir.

Diğer şehirlerde böyle değil tabii. Kazım Karabekir'in savaş sırasında öksüz kalmış ve mağaralarda yaşayan 7000 çocuğu evlat edindiği vakitler o vakitler. Ne acılar ne mahrumiyetler...

Yılbaşı Çiçeği dediğiniz bir çalı sonuçta. Kırmızı tanecikli Kokina. Rumlar tarafından getirilmiş buraya. Bir yıl boyunca solmadan kalırsa yeni bir ev alacağınıza delalet edermiş. Çoğu modern mit gibi dışarlıklı ve de kapitalist bir fasarya...

Cumhuriyetin kurucuları Fransız usulü "dan dun" bir laiklik kurmak istedikleri için yayılan âdetler bunlar. Noel kutlamalarının bugün bütün plazalarda, ofislerde gelenek haline geldiğine bakarsanız, nasıl bir çemberin içinde olduğunuzu anlarsınız. Bütün inanışlar saygıdeğer bizim nezdimizde, evet ama bu zorlamacı, bu tekme tokat modernlik; dinlere mesafe için değil, İslam'ı bertaraf etme üstüne kurulmuş maalesef...

Sokaklarda Kokina, sonuçlar da ortada. Bir bakıyorsunuz İslami bir yazar, Beyazlarla tanışınca bir anda değişiyor, "us" peşine "tin" peşine düşüyor. Akıl ve ruh demekten bile imtina eden modernci bir inzibat var beyinlerde. İşte ondan, sokakta gence sorsanız, Kemal Tahir kimdir diye, "hangi dizideydi abi" şeklinde bir cevap gelebilir size. Bakın Somuncu Baba, Niyazi Mısri demiyorum, Kemal Tahir diyorum sadece...

Şununla barışmalı: Kendi medeniyetimize bilgelerimize kelimelerimize ecnebiyiz. "Tilcik tilcik" bir cehalet içindeyiz. Bunu kabul etsek bu yüzleşme tazeleyecek bizi, diriltecek... İçimizdeki öğrenci tertemiz bir sayfa açacak belki de önüne...

Türkçeyi unuttuk. O kelime Arap bu kelime Fars diye diye fakirleşti dilimiz, beynimiz küçüldü.

"Aynen" ve dahi "Tabii ki de..."

Bu cumhuriyeti fesli adamlar, sarıklı hocalar, örtülü kadınlar, elleri nasırlı toprak insanları kurdu. Osmanlı subayları, Osmanlı askerleri kurdu. Bir kere bunu kabul edelim artık. Envaiçeşit millet İslam toprakları için ayağa kalktı, öyle kurtuldu bu ana kucağı. Besmelelerle açıldı ilk meclis. Dualarla. Kur'an sesleriyle. Herkes de oradaydı, yedi çeşit zenginlik de. Ama kurucu babalar çeşitliliği istemediler, tehlikeli gördüler, meclisi lağvedip ikinci meclisi tek tip yaptılar. Tık çıkaranı ittiler pıt diyeni süründürdüler. Tek parti-tek önder. Şapka takmayanların hâli fena. Camilere kilise gibi sıra...

Medeniyetimizden uzaklaşma Osmanlıda başlamış esasında. İmparatorluğun çökmeye başlamasıyla dini bir ideoloji gibi yakasına takanların gözünde dinin modası geçmiş... Çünkü ideoloji dediğin dogmatik, fanatik bir şey. Şartlar değişince değiştirilebiliyor.