Neden bu kadar acımasız ve merhametsiz bir hale geldik..

Değerli kardeşlerim, dilimizde iki kelime var: "insaflı" ve "insafsız" diye. Tam bunların karşılığı olmasa da bir de "merhametli" ve "merhametsiz" diye iki kelimeyi de sık sık kullanırız. İnsaflı: İnsaf sahibi, haktan ayrılmayan, vicdanına uyarak hareket eden vicdanlı, merhametli. İnsafsız: İnsafı olmayan, vicdansız bir biçimde acımasız. Merhametli: Acıması olan, merhamet eden. Merhametsiz: Acıması olmayan, katı yürekli, katı kalpli, taş yürekli, taş kalpli, kalpsiz. Bilemiyorum bizlere ne oldu Çoğumuz insafı kaybettik, insafsız bir hale geldik. Çoğumuz acıma duygusunu, merhameti kaybettik acımasız ve merhametsiz bir hale geldik Sadece ve sadece madde aşığı olduk. Manayı unuttuk. Ahireti unuttuk. Nerede ise mülkün esas sahibi olan HZ. Allah'ı (CC) unutur hale geldik. Eskiden binaların görünen cephelerinde: "Ya malikel mülk" yazılırdı. Yani ey mülkün esas sahibi Allah (CC). Bizler niçin böyle olduk Savaşta bile esir düşen düşman askerinin yarasını saran, kendisiyle ekmeğini bölüşen, üşümesin diye kaputunu üstüne örten kahraman milletimizin evlatları bugün ne hallere getirildi Sefer esnasında üzüm aldıkları; Üzüm bağlarına, altın paralar bağlayan hak, hukuk düşünen, helali, haramı bilen, kahraman Osmanlının torunları bugün ne halde Neden bu kadar hırs sahibi Neden bu kadar acımasız ve merhametsiz oldular Depremde adam her şeyini kaybetmiş bir kısım insanlar o halde iken gelip oralardan bir şeyler çalmaya çalışıyor!... Polis, asker hırsızlık olayları olmasın diye bekçilik yapıyor. Bu nasıl vicdan... Bizanslılara: "Sokaklarımızda papaz kalpağı görmektense, Müslüman Türklerin sarığını görmeye razıyız." söyleten Osmanlılar nerede... Onların torunları bugün ne halde, helal, haram düşünmüyor, faiz, kara borsa, zam üstüne zam aman ya Rabbi akıbetimiz ne olacak Sen bizlere lütfunla muamele eyle. İnsaf ve merhametli olanlardan eyle. İstanbul'un fethinden önce tebdili kıyafet ile elindeki uzun bir alışveriş listesi ile sabah erkenden Edirne çarşısında alışverişe çıkan Fatih Sultan Mehmet han uğradığı ilk dükkândan birkaç kalem mal aldıktan sonra, dükkancı daha satamam der. Fatih neden istediğim mallar sende var Dükkancı: Ben bugün siftahımı yaptım. Çoluk çocuğumun nafakasını kazındım. Yandaki komşum hiç siftah yapmadı kalan ihtiyaçlarınızı oradan alınız der. Fatih şehri baştan başa dolaşır. Aynı manzara ile karşılaşır. Bütün esnaflar aynı durumda. Herkes komşusunu düşünür halde idi. Fatih: Cenabı Hakka şükrederek böyle bir millet İstanbul'u fethetmeye layık bir millettir der ve fetih hazırlıklarına başlar. O esnaflar, o kanaatkâr insanlar nerelerdesiniz... Nasıl bu kadar manayı unutur, dünyaya dalar, helalı, haramı, yerin altını hesap etmeden, Karun gibi servet yığma peşinde koşarız, koşarsınız Market sahipleri, esnaflar, toptancılar, perakendeciler evlerini, iş yerlerini kiraya veren mülk sahipleri siz neden bu kadar insafsız oldunuz Neden bu kadar merhametsizsiniz Her gün zam olur mu Asgari ücretle çalışanların aldıkları maaşları belli. Siz ev sahipleri olarak o insanlardan maaşlarından fazla kira istemekten Allahtan korkmaz mısınız Haya etmez misiniz Hiç mi vicdanınız yok... Bu insanlar ne yiyecek Ne içecek Varsa çocuklarını nasıl okutacaklar Ailesini nasıl geçindirecek Geçen bizzat TV. haberlerin de dinledim. Kirası 17 bin lira olan bir kiracıdan, mal sahibi tam yüz bin TL. İstemiş. Ya yüz bin TL verirsin. Ya da çıkar gidersin Bu kadar zam talep ehli sizce insaf ehli, vicdan ehli olabilir mi Ey mal sahibi: Seni mal sahibi, kiracını da kiracı yapan Allah (CC) seni kiracı, kiracını da mal sahibi yapamaz mıydı Allah (CC) bir daha ülkemize yaşatmasın. Maraş depremi sırasın da kiracısından fazla kira isteyen mal sahibinin evi yıkılıp, kiracısı ile deprem sabahı aynı sobanın etrafında ısınırlarken onların yaptıkları konuşmaları hiç duymadınız mı Bazen TV ekranlarında fakırları, açları, yetimleri görüyorum ziyadesi ile üzülüyorum. İçim sızlıyor Acaba ülkemizin zenginleri, para harcamak için yarışanlar, bu garip ve gurebayı, yetimleri, şehit çocuklarını, öksüzleri görseler, yaralarına merhem olsalar, işi riya ve desinlere, gösterişe dökmeden onların dertleri ile ilgilenseler çok çok daha iyi olmaz mı Kim bu alem den öbür aleme bir şeyler götürdü Götürmek mümkün müdür Hani meşhur bir hikâye var: Baba evladına; "Oğlum ben ölünce çoraplarımla göm diye vasiyet etmesi. Gencin babasını yıkayıp kefenleyen imamın oğlunun isteğine bu olmaz. Usulümüze aykırıdır. Deyip o vasiyeti yerine getirememiş olması, sizler için bir şeyler ifade etmiyor mu Vasiyet etmesine rağmen dünyadan kefenden başka bir çorap dahi götüremedi. Bugüne kadar bu fani dünya kaç kez doldu, kaç kez boşaldı Ne kadar daha dolup, dolup boşalacağını ancak yaradan bilir. Ne beyler, paşalar ve saltanat sahipleri geldi ve sonunda her şeylerini dünyaya bırakarak gittiler. Arkalarında varisleri tarafından miras kavgaları başladı. Aylarca, yıllarca mal taksimi için mahkeme kapılarına koşanlar var. Burada siz değerli kardeşlerimle iki hatıramı kısaca anlatmak isterim: Biri Rahmetli babamla aramızda geçen bence önemli bir olayı paylaşmak istiyorum. Diğeri çocukluktan beri arkadaşım olan, iş adamı H. Şükrü kabil ile alakalı. Merhum babam H. Ali SANDIKÇIOĞLU uzun yıllar Ankara'da ticaretle uğraşırdı. (Müteahhitlik)Bir sonbahar mevsimi Ankara'ya babamı, annemi ziyarete gittim. Vakit ikindi vakti ve dışarıda hava hafif yağmur yağar iken; Baba, oğul ikimiz babamın İncesu'daki, yazıhanesinde oturuyoruz. Masanın bir tarafında babam, öbür tarafında ben. O zamanlar ben İstanbul İstinye Kuran Kursu öğretmenliği vazifesini yürütüyordum. Hava hafif kararmış. Kapı açıldı içeriye sekiz on yaşlarında başı açık, uzun basma fistan giyen bir kız çocuğu girdi. Elinde bir tomar para var. Beş, on ve yirmilikler. Çocuk yazıhanemizin bulunduğu binadaki bir dairemizin kiracısının çocuğu idi. Kız çocuğu babama; "Ali amca annem kirayı gönderdi" dedi. Merhum babam kıza: "Kızım sen parayı götür. Ben kirayı babandan alırım" dedi. Ben babama: "Baba hazır para geldi neden almadın Alıp da bana verseydin olmaz mıydı dedim. "Merhum babam güldü. Bana oğlum sen hiçbir şey anlamadın mı dedi. Bende hayır baba dedim. Babam: "Oğlum o para hep bozuktu beş lira, on lira yirmilikler bile azdı görmedin mi O parayı evin anası pazar parasından artırmış. Mutfak harcamalarından kıstı. Kira parasını biriktirdi. Demek ki durumları iyi değil. O biriktirdiği paraları bana kira olarak gönderdi. O zamanın parasına göre dairenin kirası dört yüz lira idi. Bende almadım. Belki birkaç ay daha da kira almam. "Allah beni kiracı, o kız çocuğunun babasını dileseydi mal sahibi yapabilirdi. Şimdi ben mal sahibi, onlar kiracı. Oğlum sen din adamısın. Hiçbir zaman unutma! Bu malların esas sahibi Hz. Allah'tır (CC). Ben kirayı şu an için almamakla bana düşeni yapmaya çalıştım. İnşallah Rabbimde razı olur. Gerçekten babamın bu hareketine çok sevindim. Ve bir evlat olarak babama teşekkür ettim. Bu satırları yazarken bile o günkü duyguları yaşıyorum. Sakın babasını ön plana çıkartmak istiyor diye düşünmeyin. Hepimiz bir şeyler yapabiliriz. İkinci hatıram şöyle: Almanya'dan izine gelmiştim: Hacı Şükrü Kabil beni arabasına alarak o zamanlar Gaziosmanpaşa Cebecideki taş ocağına götürdü. Büyük çapta bir ocak, taş, mıcır, kum, kum yıkama tesisi ve bir başka yerde beton santralı vardı. İlk İstinye'ye